The Green Park Otelinde yapılan ‘Fikirde uzlaşı, eylemde birlik’ sempozyumunda Yemenli bir Zeydi alimiyle tanıştım. Vezir ailesinden olan İbrahim Ahmed Vezir ile tanışmamdan büyük keyf aldım. Kendisi Yemen’de yayınlanan El Belağ adlı haftalık gazetenin sahibi ve yazarı. Çok iyi niyetli, halis ve içten birisi. Cin fikirli değil. Özü sözü bir. Yapıcı ve doğru bildiğini kıvırmadan açık yürüklilikle dile getiren bir yapısı var. O haliyle çok sevimliydi ve misafirler arasında kılık kıyafeti ve tavırlarıyla zaten hemen dikkat çekiyordu.
Kendisiyle Yemen üzerine biraz sohbet ettik. Zeydilerdeki emr-i bil’l maruf ve nehyi ani’l münker ilkesinden ve bunun silahlı olmasından bahsettik. Bu hususta kendi mezhebi ve anlayışıyla iftihar ettiği belli oluyordu. Emr-i bil’l maruf konusunda Zeydiler maslahatı bir tarafa bırakmışlar. İbrahim Ahmed Vezir amca ile biraz Sa’de olayları üzerinde konuştuk. Daha sonra gazetesinin internet sitesinde de gördüğüm gibi bu hususlarda tekfirci veya cihadcı selefiliği suçluyorlar. İsyandan ziyade nedeni üzerinde duruyor ve burada neden olarak selefileri gösteriyor. Aslında Irak gibi Yemen de ithal fikirlerin ateşi altında yanıyor. Tarafların siyasi dilinden anlaşıldığına göre, İran ve selefilerin etkisi burada iki kutup olarak beliriyor. İbrahim amcanın da yakındığı gibi bu fikirlerden bir kısmı ithal selefilik anlayışı. İbrahim amca ile selefliğin değil de tekfirci selefiliğin zararları üzerinde anlaştık. Burada önemli olan fiziken ve fikren başkalarına hayat hakkı tanımayan tekelci anlayışların ifa ettikleri kutuplaştırıcı ve olumsuz rol. Böyle baskın ve tekelci gruplar ve anlayışlar var.
Selefilik işin bir yönü ve görünen o ki Zeydiler Selefilik cereyanından rahatsızlar ve olayların bir nedeni olarak da onu görüyorlar. Ama öbür tarafta da tam tersini savunanlar ve Zeydileri veya en azından bir kısmını İran’la bağlantılı gösteren görüşler var. Teşeyyü kampanyası çerçevesinde İran merkezli, Zeydileri imamiye haline getirmek isteyen bir karşı cereyandan ve kutuptan bahsediyorlar. Veya en azından onları ortak Şiilik asabiyeti altında toplamak istediklerinden dem vuruyorlar.
***
İbrahim amca bu hususta İranlıların toplantılar ve gidip gelmeler için bilet ve konaklama gibi yardımların dışında pek yardım yapmadıklarını ve en azından kendisinin böyle bir durumla karşılaşmadığını söylüyor. Aksine daha önce El Kaide kartını oynayan Ali Abdullah Salih’in şimdi de Şiileştirme kartını oynadığını ileri sürüyor.
İbrahim amcanın deyimine göre durum şöyle: Ali Abdullah Salih Amerikalılardan maddi ve siyasi yardım alabilmek için Yemen’de İran projesine karşı durduğu intibaını veriyor ve propogandasını yapıyor. Sa’deli Zeydi isyancılar meselesi de bundan ibarettir. Ali Abdullah Salih ise Ürdün Kralı Abdullah, Suud Kralı Abdullah ve Mısır Lideri Mübarek gibi konuşuyor. İran eksenli Yemen’den Tacikistan’a kadar bir Şiileştirme projesi olduğunu söylüyor. Bu yöndeki bir mektubunu İran Dışişleri eski Bakanı Velayeti eliyle İranlı muhataplarına ulaştırmıştı. Ali Abdullah Salih, Sa’de bölgesinde Havsilerin kalkışmasını şöyle değerlendiriyor: “Bunlar bölgesel politikalar üzerinde başkalarıyla kozlarını paylaşmak ve hesaplaşmak isteyen harici bir takım güç, mihrak ve odakların uzantılarından başka bir şey değildir (20/2/2007, Şarku’l Avsat)”
Burada Yemen Irak ve Lübnan’ın rolünü oynamış oluyor. Toprakları üzerinde bilvekale başka güçler hesaplaşıyor. Zira hem Kürt hem de Şii liderlere göre İran ile ABD Irak üzerinden kozlarını paylaşıyorlar. Ali Abdullah Salih aynısını Yemen için düşünüyor ve söylüyor.
***
Krizin nedenlerinden birisi başkanlık seçimleri ve Ali Abdullah Salih’in yeniden adaylığını koyması ve Araplar arasında siyasi bir moda ve gelenek haline gelen cummelekiyye çerçevesinde (cumhuriyetçi hanedanlık) oğlunu yerine istihlaf etmesiydi. Ali Abdullah Salih bu geleneği bozma pahasına önce adaylığını koymayacağını açıkladı. Büyük taktir topladı ama daha sonra üzerine gelen baskılar üzerine çark etti. Çark etmekle kalmadı oğlu Ahmed’i de yerine geçirmenin hazırlıklarına başladı. Bu da Yemen’i gerdi.
Aslında Ali Abdullah Salih’in önce başkanlık için aday olmayacağını ilan etmesi diğer cumhuriyetçi hanedanlıkları germişti. Böyle bir durum meşruiyetlerini sarsabilirdi. Onlara göre Salih bu adımla yerleşmeye başlayan teamüllerin dışına çıkmaya başlamıştı. Salih çarkederek bu kesimi mutlu etti ama Yemen bunun ateşiyle kavrulmaya başladı. Bu hususta, Yemen’in güçlü İslâmî hareketlerinden olan İhvan pragmatik ve esnek davranıyor. İbrahim amcaya göre onlar 2016 yılına kilitlenmişler ve o zaman tek başlarına iktidara gelmeyi bekliyorlar.
Salih’in yeniden aday olması ve oğlunu veliaht ilan etmesi karşısında Yemenliler üç parçaya bölündüler. Ahmer ve oğulları ayrı cenahlarda yeralırken Sa’deliler veya Havsiler bu işe kazan kaldırdılar. İbrahim amca bunu emr-i bil’l maruf anlayışları çerçevesinde değerlendiriyor. Halkın bir kısmı Ali Abdullah Salih’le birlikte başka adayların da çıkmasını desteklerken Yemen’in Zekeriya Beyaz’ı sayılabilecek ‘ulu’l emirci’ bir takım ulema da Salih varken başka birisinin adaylık koymasını sözkonusu anlayış çerçevesinde gayri meşru görüyor.
Birisi emr-i bi’lmaruf gereği silahlı isyanı savunurken diğeri de ulu’l emr emri gereği Salih’in karşısına bir rakip çıkmasını haram addediyor (El Kuds el Arabi: 06/09/2006). Şaşırtıcı olanı Yemen’in Zekeriya Beyaz’ı sayılabilecek olan ve ‘ulu’l emr’ muktezasınca Salih’e karşı rekabeti yasaklayan Ebu’l Hasan el Maribi’nin ABD’nin terör veya arananlar listesinde yer almasıdır. Bu da Yemen’e has garabetlerden birisi olsa gerek! Yemen’de Amerikalıların da kafası karışmış olmalı. Havsileri mi desteklesinler yoksa Maribileri mi?
23.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|