Nazarların paraya pula, makama mevkiye, şana şöhrete, kısaca dünyevi maksatlara yöneldiği günümüzde başlıkta dikkat çeken çalıştığımız konu gündeminde bile olmayabilir nice insanın.
Oysa her devirde geçerli ve eskimeyen bir gündem varsa o da budur: “Allah ile arayı düzeltmek.”
Ne yapıyorsanız yapın, ne kadar insanların hoşnutluğunu kazanırsanız kazanın, Allah ile aranız iyi değil ise hiçbir kıymeti yoktur bunların. Beş para etmez.
Allah ile arayı düzeltmek her hususta, atılan her adımda, her yerde her zaman onun hoşnutluğunu gözetmek demek, onun razı olduğu söz ve davranışlar içinde olmak demek.
Böyle olunca, “Allah’ı bulan her şeyi bulur. Onu bulamayan ise başka hiçbir şeyi bulamaz. Bulsa da başına belâ bulur sırrınca dünyanın en mutlu insanı olur. Bu Resul-u Ekrem’in ifadesiyle, “Dünyada en büyük şeref ve rütbe, ahirette de en muhtaç olacağı bir anda arz olur. “Böyle davranmayanlar ise ahirette yaptıklarını görmek isteyeceklerdir.”
Allah ile arasını düzeltenlerin sağlayacakları faydaların haddi hesabı yoktur. Sıkıntılardan kurtulmak, problemlerinizi çözmek, işlerinizi yoluna koymak, mutlu olmak mı istiyorsunuz, yolu budur. Gelebilecek tehlike ve felâketlerden, zararlardan korunmak mı istiyorsunuz, yolu budur. Nitekim Allah Resulu (a.s.m) her kim Allah ile münasebetlerini dikkate alırsa, Allah da onu insanlara karşı korur ve kollar. Allah büyüktür. Onun yardımı olmaksızın hiçbir kuvvet işe yanamaz. “ (El-Bidaye, 3:213) buyurur.
Bu gerçeği dikkate almayan insan bir anda çakıp sönen şimşek gibi bir hayat süren de sürekli parlayan, sönmeyen güneşten habersiz olarak yaşar. Öyle demiyor mu Bediüzzaman Hazretleri 19. Sözlerde “dünya saati ebedî saadet yanında devamlı yanan güneşe bir anda çakıp sönen şimşek gibi” olduğunu.
Ne var ki insanlar gaflet sebebiyle bir anda çakıp yanan dünya mutluluğunu sonsuz mutluluğa hem de bile bile, seve seve tercih ediyorlar.
Peki, ya bu gerçeği başta nefsimize nasıl kabul ettireceğiz. Açın ekmeğe, yemeğe, susuzun suya ihtiyaç duyduğunda, daha çok muhtaç olduğumuzu diğer insanlara nasıl anlatacağız, Ebedî saadetin iman olduğunu, insanın dünyada bulunuşunun asıl maksadının Sultan-ı Kâinatı tanımak, onun emirleri istikameti içinde olduğunu nasıl anlatacağız? Bu gerçeği hissetmek ve hissettirmek muhtaçlara ev, araba, bağ, bahçe bağışlamaktan daha önemli bir hizmet değil mi?
11.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|