(Dünden devam)
Günü tamamlayıp, sohbet sonrası bizi bekleyen ev ortamına vardığımızda, yeni mutluluk eşiği, güzel aile sıcaklığında belki söylenecek birkaç tebessümlü ifadedir. Yatağa şükrederek uzandığımızda ve başımızı yastığa koyduğumuzda ilk beş dakikada “dünyayı değiştirme” operasyonumuzla yeni bir âlemde beynin tasnif ve bedenin dinlendirmesi içinde yarının ve düşündüğümüzün rüyasını görüyorsak, işlem tamam demektir.
İkinci dirilişin yeni bir gün olduğunun idraki ile ikinci konuların veya yeni gündemlerin aynı süzgeç ve süreçlere tabi olması gerekir. Daha fazlası için dünün tecrübesini ve oluşan kavramları ile ayrı ayrı ancak bitişik yolda yol almalarını desteklemek zamanıdır. Şekillenen ve doyuma varan yerini yeni tekâmüllere bırakır. Zihnimizin bir anda 9 değere kadar tutma ve kovalama imkânı olduğuna göre, yoğunluğumuz bir kayıp değil, bilâkis hızlandırıcı ve zenginleştirici bir değerlendiricidir.
Her hayali ve zihnimizde hızlı geçen her şeyi koruyamadığımız gibi, peşinde de olamayız. Zaten istesek de bunun gerçekleşme şansı düşüktür. O zaman en öncelikli ve yoğun hissettiğimiz ve merakımızın yol arkadaşı değişmez isteklerimizi karşılayacak arayışlarımızla ilgili olanları dikkatle korumalıyız. Taramalarımızı, maksadımıza uygun ve gerçekleşme zemininde değerlendirmeliyiz.
“Bir vücudun azaları gibi” fonksiyonlarını icra edeceği bir bütünlük içinde planlanmış hedeflerimizi gerçekleştirmeliyiz. İç ahengin bütün “hasseleri” devrede olmalı. Aktif rol almalı. “Yekdiğerine muavin” olmalı. “Çarklar mesabesinde” birbirini harekete geçiren bir ortak üretim içinde olmalılar. Dünya gemisinde yol alırken, yaratılışa uygun faaliyetlerimizde “Dümenci neferi” gibi sorumluluk altındayız. İrtibatlı olduğumuz kısımlarda “terettüp eden” görevlerimizi birinci derecede ifa etmek durumundayız.
Odaklı bir samimiyete, açık bir işleme, sürekli bir enerjiye, istiğna içinde bir davranışa ve sarsılmaz bir sadakate emanet edeceğimiz her iş, bünyede filizlenir. Vücut binasının bu fonksiyonlarını yöntem ve disiplin ile gerçekleştirmemiz gerekir.
Başardığımız her şey “hüzn-ü masumane” çağrışımında, gayretimizin bakileşen bir hatırası olarak fani dünyanın geçiciliğini hatırlattığında, daha büyük başarılara kapı açar ve ayaklarımız yerden kesilmez. “Ruhanî bir lezzet” maddeyi aşan, kendimize ait olmayan ve başkası ile değerlenen bir faaliyetin şükür edasında bulunma tutku ve iç huzurudur. Cihana sığmayan emelleri, takatimizin fevkinde bir memnuniyet ve muvaffakiyet hissiyle Yaratıcıya sunma coşkusudur.
Bu coşku, hayata, çevreye ve yaptığımız işe heyecan ve mütevazılık içinde bir başkasında varolma zevki olarak yansır. Bitmez gayretler, kendini tahrik eden ve ana amaçları ile canlanan duygulardır.
Faaliyetin zevki, derinleşmenin ruhanî ıztırabı, çalışma temposundaki ekip tartışmaları, sürekliliğe giden kalıcı beraberliklerin oluşum sıkıntıları, yol alma yorgunlukları, öğrenme yoğunluğunda sorgulama ikilemleri ve fikir teatilerinin süzülerek ortak havuza akıtacağı kanalları açık tutma teyakkuzu güzel inkişaf habercileridir. Tatlı birer keşif kolları olarak görülmelidirler. O kollar, ortak yollarını bulup büyük denize akıtacak ve havuzu aşacak kimyayı maya gibi âlemin iksiri yapacaktır.
Derin bir nefes aldığım şu anda, kendimi daha iyi hissettim. Yolumun beni bekleyen güzelliklerini hayâl ettim. Dünü bugüne devreden fikirleri, fidanlıklarda yaşatacak ve büyütecek birer bahçıvan olduğumuzu düşünmeye başladım.
İklimden anlayan, suyu ve toprağı buluşturan, ışığı ve havayı yaşayan, zemini hazırlayan, çekirdeği doğru seçen, “hafa turabında adem” yolculuğuna talip tohumlardan anlayan bahçıvanlarla bu iş yürür.
Ahçısı, vahçısı, kahçısı sonraki iş. Bu faaliyetler yapılırken de aynı zamanda, bahçeyi koruyacak ve etrafını çitleyecek bir irade ile nazenin tohumların filizlenmesini bekleyecek bir “sabırtaşı” hükmündeki “Sıddık Süleyman” safiyetinde bir vasıfla taçlanması gerekir.
11.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|