Önce Orta Öğretim Kurumlar sınavı açıklandı.
İstanbul’dan iki öğrencimiz Yiğit Yargıç ile Selin İşgüven sıfır hata ile tüm soruları doğru yanıtlayıp, 500 tam puanla birinciliği paylaştılar. İkinci olan Zeki Can Uzun isimli çocuğumuz ise, 1 yanlışla tam 498 puanla ikinci oldu. Onları yetiştirenler açısından ne kadar büyük bir mutluluk. 46 bin öğrencimizin sıfır çektiğini, birincileri çıkaran İstanbul’un ise il sıralamasında 33’ncü olduğunu da unutmamak gerek. OKS ve üniversite sınavlarında büyükşehirlerdeki düşüş dikkatinizi çekiyor mu?
İstanbul, Ankara ve İzmir’de eğitim geriliyor, okullarda şiddet ve suç çeşitleri artıyor.
Kör bir inat uğruna; militanca bir yaklaşımla, ortaöğretimi imam hatip ve katsayı, yüksek öğrenimi de türban sorununa endeksleyip, rejimi kurtardığımızı düşünürken, büyükşehirlerdeki okullarda ders zillerinden önce, alarm zillerinin çaldığını, ne yazık ki göremiyoruz.
Birkaç gün dalga geçtikten sonra, bu konuyu da rafa kaldıracağız. Çünkü bizim, cepheler kurmak, erken seçim kararı aldırmak, Çankaya savaşları vermek gibi büyük gündemlerimiz(!), pardon kavgalarımız(!) var.
Rahşan Hanım cephesini kurmak üzere dün ATO’daydı. Rahşan Ecevit bu turlara başladığı günden bu yana, ilk kez isabetli bir yeri ziyaret etti. Neden mi? Bunun iki sebebi var: Biri doğrudan Sinan Aygün. Yaptırdığı takvimde Atatürk’ün heyetinin arasına fotoshop sistemiyle kendi kalpaklı fotoğrafını yerleştirecek kadar cephe heveslisi Sinan Aygün. İkincisi ise, Rahşan Hanım oluşturacağı cepheye ATO’dan çok sayıda emekli general temin edebilir. ATO ticarî bir kuruluş, ama ekonomistten ziyade, emekli general danışmanlık yapıyor ATO’ya. Sinan Aygün de emekli generallerin çok sayıda, “ya Sevr ya terk et” türünden kitaplarını yayınlıyor. Ancak onun da bu işe aklı yatmamış. Çünkü ziyarette Rahşan Hanıma, “Bülent Ecevit’in isteğini devam ettirmenizi hoş karşılıyorum” dedi ve ekledi: “Ama ülke gerçekleriyle bağdaşmadığını görüyoruz.” Tabiî soğuk bir hava esti. Aygün yetinmedi, “Bunun bir hayalden daha öteye gitmeyeceğini de şu günden ben görebiliyorum” dedi. Rahşan Hanım ne karşılık verdi biliyor musunuz? “Siz belki bunu bir hayal olarak görüyorsunuz, ama en azından düşüncemizin doğru olduğunu söylüyorsunuz.”
GATA’da hayat mücadelesi veren bir koca ve kapı kapı gezip, onun hastalığını siyasî ranta dönüştürmeye çalışan bir eş... Bunun siyasetle, stratejiyle, cepheyle izah edilecek bir tarafı yok. İnsanlık dışı bir istismarla karşı karşıyayız.
Rahşan Hanım cepheden eli boş dönerken, Ankara’da tüm gözler başka bir ziyarete odaklanmıştı.
Başbakan Erdoğan’ın CHP Genel Merkezini ziyaretinden söz ediyorum. Bu, aslında Erdoğan’ın Baykal’ı üçüncü ziyareti. 3 Kasım seçimlerinden hemen sonra gitmişti CHP Genel Merkezi’nde Erdoğan. O zaman henüz başbakan değildi. Seçim kazanmış, partisi tek başına iktidar olmuş, ancak kendisi bırakın Başbakan olmayı, milletvekili bile olamamış bir lider olarak ziyaret etmişti Baykal’ı. Bu görüşmeden kısa bir süre sonra Erdoğan’ın Başbakan olmasının yolu açıldı. Önce Siirt seçimleri iptal edildi, ardından da Erdoğan Siirt milletvekili olarak girdiği parlamentoda Başbakanlık görevini üstlendi.
Bu yolun açılmasında Baykal’ın ciddi katkısı oldu. Parti içi muhaliflerin eleştirisine karşın Baykal, “Dışarıda kalırsa, mağdur rolünü oynar. İçeride olsun, yıpransın” tezini savundu. Baykal o ziyarette Erdoğan’a bazı telkinlerde de bulunmuştu. “Aman vazo kırılmasın” demişti CHP lideri. Rejim kavgalarına girmemesi, ülkeyi germemesi, askerle uğraşmaması konusunda Erdoğan’ı ikaz etmiş ve bir vazoyu taşımanın titizliği içinde hareket edip, fincancı katırlarını ürkütmemesini istemişti.
Erdoğan’ın ikinci ziyareti 17 Aralık tarihinden önce oldu. AB ile tam üyelik müzakereleri için tarih alınması aşamasında muhalefetin desteğini alarak gitmişti Brüksel’e Başbakan Erdoğan. Ancak o görüşmeden sonra cicim ayları bitti ve Baykal’ın sert muhalefeti ile diyalog yerini gerilime bıraktı.
Mal varlığı tartışmaları nedeniyle karşılıklı olarak ağır suçlamalarda bulundu iki lider. CHP’nin yeni genel merkez binasında gerçekleşen bu görüşme o açıdan önemliydi.
CHP’nin, “Akıllı bina”sında gerçekleşen görüşmede iktidar ile muhalefet, akıllı bir başlangıç mı yapıyorlardı acaba? Öncelikle bir kafiye uğruna,iktidar ile muhalefetin sorumsuz ve akılsız olduğunu peşinen kabullenip, akıllı bir başlangıç yapıldığını söylemek haksızlık olur. Ama her açıdan akıllı bir adım, yararlı bir buluşmaydı. Türkiye’nin 12 Eylül öncesinde Demirel ve Ecevit’in küslüğünden çok çekip, 12 Eylül’ün gerekçelerinden birini liderlerin küslüğünün oluşturduğunu kaydedip, bu tür diyalogların görünürdeki nezaketinin ötesinden çok büyük kapıları açtığını belirtmek istiyorum.
Bu diyalogun bir siyasî sonucu olacak mı? Çok abartmamak lâzım, ama bir araya gelmeleri bile başlı başına bir sonuçtur. Ayrıca, Başbakan bu ziyarete Abdullah Gül başta olmak üzere, 3 bakan, grup başkanvekilleri ve kendisi yurt dışında olduğunda genel başkanlığa vekalet eden Mir Dengir Fırat’ın da arasında yer aldığı 12 kişilik bir heyetle gitti. AB ile ilgili tartışmada Meclis’te kürsüyü bırakıp, belgeyi Baykal’a uzatan Abdullah Gül’ün de heyette bulunması, CHP liderine bir gönül alma ziyaretiydi. Görüşme 1 saat sürdü. İki lider görüşmenin çerçevesini aşıp, büyük siyasî misyonlar yüklemek niyetinde değillerdi. Özellikle Baykal, bunu siyaseten doğru bulmamış olmalı ki, nezaketen yapılmış bir ziyaret olduğunun altını çizdi. “Komşuluk ziyareti” derken, AK Parti’nin Söğütözü’nde yaptırdığı yeni genel merkez binasını işaret etti.
Görüşmeden önce renkli anekdotlar var. Başbakan birkaç dakika gecikmeli olarak geldi CHP Genel Merkezi’ne. Kapıda, genel başkan yardımcıları ve Baykal’ın özel kalem müdiresi tarafından karşılandı. Baykal o sırada asansörün kapısında bekliyordu. Foto muhabirlerine, “Burada bol bol fotoğraf çekin, sonra tokalaşmadılar demeyin” dedi. Rahşan Ecevit’i asansörün kapısında karşılayıp uğurlamadığı ve tokalaşırken fotoğraf vermediği için eleştirilmişti CHP lideri. Başbakanı karşılarken de Baykal, “Tekrarı yok bunun” diye takıldı. Baykal iki grup halindeki foto muhabirlerine, “İki tarafa da döndük” diye laf atarken, Başbakan, “Aynı istikamete bakıyoruz” dedi.
Dışı iyi ambalajlanmış, içi seviyeli bir görüşmeydi, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler gibi, iki önemli sınava hazırlanan Türk siyaseti açısından sağduyulu bir adımdı. Ayrıca Meclis dışında cephe oluşturmaya çalışanlara karşı da iktidar ve muhalefet olarak verilmiş bir mesajdı.
11.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|