Benim adım turuncuydu!
12 Eylül Anayasasına “Evet” derken, bunları hiç düşünmemiştin değil mi? Evet, evet, sen! Şimdi din derslerine, "Bu dersler Sünnî geleneğe göre hazırlanmış diyerek girmek istemiyorum" diyen Alevî kardeşim! Sen, "Şimdi din dersleri baştan sona Atatürkçülükle dolu" diyerek kalkmasını isteyen Sünnî yoldaşım! 1982 Kasım'ında “Evet” mührünü oy pusulasına basarken neredeydin? Yoksa o evet diyenlerden değil miydin? Mazeretlerini de biliyorum: O zaman, “Evet” derken, vatanın bölünmez bütünlüğünü düşünmüştün! Anarşi sokaklardan çıksın diye “Evet” verdiğini söylemiştin! “Eskiler” yeniden gelecek diye korkutanlara inanmıştın! Anayasaya “solcular evet diyecek” diyenlere inanmıştın! Oy vermeye gittiğinde sandık başlarında “Hayır” anlamına gelen turuncu renk kâğıtların çoğunlukla olmadığını bile fark etmemiş, “Evet” anlamına gelen mavi kâğıtlarla dolu olduğunu görmüş, bunu da adalet olarak değerlendirmiştin! Şimdi yine bir ihtilâl olsa, yeniden bir anayasa hazırlansa, adım gibi biliyorum ki, önce o ihtilâli alkışlayacak, sonra da kalkıp bu anayasaya yine “Evet” diyeceksin. Ortak sorunumuz ne biliyor musun? İlkesiz yaşamak.
“Bir ülkede yaşayan dürüst insanlar, dürüst olmayan insanlar kadar cesur olmazsa” vay o ülkenin başına gelenlere! Dostum, demokrasinin gelmesi için, onun yolunu aç! Onun gelmesini kolaylaştıracak yerde, yollarına dikenler taşlar, korkuluklar, bariyerler dizmeyi marifet sayıyorsan, ya da bunları yapanları alkışlıyorsan, dün yaptığına gün gelir, bugün dünden pişman olduğun gibi, pişman olursun!
Sevgili Alevî kardeşim,
Ben de bir Sünnî olarak, okullarda okutulan zorunlu Din Kültürü ve Âhlâk Bilgisi derslerine, 1982 yılında karşı olduğum gibi, karşıyım. Ama dine, hem de hiçbir dine, dinimiz İslâmiyet’e asla! Sen de öylesin biliyorum. Zaten Alevîlik kuvvetli, salabetli Ehl-i Beyt taraftarlığıdır ki, İslâmiyet’i onlar yüceltmiş. İslâmiyet’in himayesini yüklenecek bir güce sahipsin. Bu gücün yanlış kullanılmasına da izin verme! Çocuklarımıza dinî terbiye vermek, onları ahlâklı birer vatandaş olarak yetiştirmek; her türlü hile, yalan ve dolandan uzak tutmak; Allah korkusunu her an hissedip, Allah sevgisiyle hayat süren bireyler olarak yetiştirmek, “bizim”, yani her ailenin, her anne ve babanın görevi; “devletin” değil! Tabiî devlet babamız, vatan da anamız olduğu için, bir havalecilik curcunası içinde kaçtığımız kolaycılığın sıkıntılarını yaşıyoruz değil mi?
Bir de Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’ in “Ben Müslüman değilim desinler, derse girmesinler!” türünden beyanları, kelimenin tam anlamıyla, hoyrat beyanlardır. Alevîlerin derdinin ne olduğunu bir defa anlamak gerek. Bununla ilgili kaç tane araştırma, kamuoyu yoklaması, talepler araştırması yapıldı ki? Duygularımızla değil, bilimsellikle hareket edilmesi şart!
Gel de çık işin içinden:
Konulması bir dert olan Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerini, kaldırmak daha büyük bir dert!
|
B. Sait ÇİFTÇİ
11.07.2006
|
|
Öğrenci davranışlarını öngörebilmek mümkün!
Arka sıralarda bir hareketlenme olduğunu fark eden öğretmen, dikkatini o tarafa yöneltti. Öğrenci, kalemini kaybettiğini söylüyor ve çevresinde bulunan tüm arkadaşlarına fazla kalemleri olup olmadığını soruyordu. Öğretmen, kendi masasının üzerindeki fazla kalemlerden birini öğrenciye verdi. Öğrenciler o arkadaşlarıyla ilgilenmeyi bırakıp, derhal derse ve konulara odaklandılar.
Öğrencilerin bazı davranışları, zincirleme olarak başka davranışları doğurur. Motivasyonu olumsuz yönde etkileyen ve dikkat dağıtan davranışlar, anında sınıftaki diğer öğrencilere de yansır. Öğretmenin anlattığı konuda küçük bir noktayı anlamayan öğrenci, arkadaşına öğretmenin en son ne dediğini sorar. Arkadaşı bunu düşünürken, öğretmenin anlattıklarını kaçırır ve o da diğer arkadaşına sorar. Böylece sınıfta bir uğultu ve hareketlilik oluşur. Bir öğrenci konuyu anlamamışsa, defterlerini karıştırmaya ya da etrafını incelemeye başlar. Öğretmen, bu anda öğrenciye hangi noktayı anlayamadığını sormalı ve konunun o bölümünü tekrar etmelidir.
Sınıfta dikkat dağıtan pek çok etken, aslında kısa sürede düzeltilebilecek küçük aksaklıktan kaynaklanır. Öğrenci sırada rahat oturmadığını fark eder ve sırayı biraz daha öne doğru iter. Bu durumda da önde oturan öğrenci rahatsız olur. Bir süre sonra tüm öğrenciler rahatsız olarak, diğer tarafla ilgilenmeye başlarlar. Öğretmen, öğrencinin sırada rahatsız olduğunu gördüğü anda, sıra boşluğunu genişletmesine yardımcı olmalıdır. Dersten sıkılan öğrenciye konuyla ilgili bir soru sormak ya da ona bir görev vermek öğrenciyi yeniden dersi takip etmeye sevk eder. Sıkılan öğrenci, ya oturduğu yerden diğer arkadaşlarını rahatsız eder, ya da farklı davranışlarla dersi sabote eder.
Öğretmene soru sormak için bekleyen öğrenci, kendini hemen belli eder. Öncelikle çok heyecanlıdır ve daha öğretmen sözünü bitirmeden parmak kaldırmak için hazırdır. Eğer öğrenci sorusunu soramaz ya da konuşma sırasında beklediği cevabı alamazsa, soruyu ek olarak arkadaşlarına yöneltmeye başlar. Bir öğrenci bir şey atmak için sırasından çöpe bir şeyler atmak için kalkarsa, diğer öğrenciler de aynı davranışı sergileme eğilimi gösterirler. Çöpe bir şey atması gerekmeyen öğrenciler dahi, sırf sınıf içinde dolaşmak için aynı durumu tekrarlar.
Öğrenci davranışlarını öngörebilmenin ilk kuralı, tüm öğrencileri gözlemlemek ve onların ihtiyaçlarını, beklentileri doğru olarak kavrayabilmektir. Sınıf içindeki küçük aksaklıklara anında cevap verilebilmesi ve çözüm üretilebilmesi, öğrencilerin motivasyonunu olumlu yönde etkileyen bir gelişme olacaktır.
|
11.07.2006
|
|
Laboratuvarda ders başlıyor!
Ders öncesi hazırlıklar, dersin aksamadan ve etkili biçimde anlatılmasını sağlar. Fen Bilgisi derslerinde, eğitim öncesi sınıfın hazırlanması ve gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Laboratuvardaki sıra ve masalar öğrencilerin tedbirlere etkin olarak katılmasına yardım olacak biçimde düzenlenmelidir. Sıkışık ortamlarda bir öğrencinin davranışı diğer öğrencileri de etkilemekte ve derse olan ilgi azalmaktadır. Sınıfın aydınlatma sistemi kontrol edilmeli, perdeler kapalı ise açılmalıdır. Laboratuvardaki kimyasal maddeler farklı kokular meydana getirdiğinden ve bu sınıflar çok sık kullanılmadığından ders öncesi havalandırılması faydalı olur.
Kimyasal maddeler, delici ve kesici aletler öğrencilerin ulaşamayacağı yerlere kaldırılmalı, eğer bu aletler bir dolapta duruyorsa dolap sıkıca kilitlenmelidir. Dolabın üzerine veya pencere kenarında bulunan insan vücudunun anatomisi ile ilgili büyük maketler öğrencilerin üzerine düşerek, ciddî yaralanmalara sebep olabilir. Bu tür öğretici materyallerin güvenilir bir yerde olmasına dikkat etmek gerekir.
Öğretmen, o gün derste hangi deneyleri ve öğretici faaliyetleri gerçekleştirecekse, gereken malzemeleri kolayca ulaşabileceği bir yerde bulundurmalıdır. Malzemelerin hazırlanmasında birkaç öğrenciden yardım almak, hazırlıkların daha kısa sürede tamamlanmasını sağlar. Uzun ve karmaşık faaliyetlerde çalışmanın hangi sıraya göre sürdürüleceğinin tahtaya yazılması ve öğrencileri gruplara ayırarak iş bölümü uygulanması dersi daha eğlenceli hale getirir.
Laboratuvarda derse başlamadan önce öğrencileri dersin işlenişi ve yapılacak çalışmalar konusunda kısaca bilgilendirmek, öğrencilerin derse hazırlıklı gelmesine imkân tanır. Oluşabilecek kazalar ve laboratuvarda nasıl davranılması gerektiği öğrencilere açık bir dille anlatılmalıdır. Öğrenciler sınıfa girerken öğretmen; öğrencilerin sıralara uygun biçimde oturmaları konusunda yardımcı olmalı, oluşabilecek aksaklıklara karşı tedbirli davranmalıdır. Sınıftaki malzemeleri merak eden öğrencilere, çok ayrıntılı olmasa da o malzemenin birkaç özelliğini anlatmak, çocuğun merak duygusunu giderir. Öğrenci, sorusuna karşılık bulamadığında kendini o aracın ne işe yaradığını düşünmeye odaklamakta ve derse olan ilgisini kaybedebilmektedir.
|
11.07.2006
|
|
Öğrenci niçin parmak kaldırmaktan korkar?
Öğrenci, kendisini rahat ifade ettiğinde daha başarılı olmaktadır. Derse başlandıktan sonra konuları tam olarak anlayamadığını veya hata yapabileceğini düşünen öğrenci, derse aktif olarak katılmamakta, sadece dinlemeyi tercih etmektedir. Çocuklar, kendi hayal güçleriyle kurguladıkları olayları çok kolay benimserler.
Eğitimci, konuyu öğrencilerin anlayabileceği bir dille anlatırken, konular arasına pekiştirici örnekler de koyar. Böylece öğrencilerin konuyu tam olarak kavramasını amaçlar. Ders ilerlerken öğrenciler, öğretmenin daha önce anlattıklarını zihinlerinde toparlamaya çalışır ve konuyla ilgili kendilerine sorular sorarlar. Eğer öğrenci; kendi kendine sorduğu sorulara cevap bulamadığını düşünürse, hemen paniğe kapılır. Öğretmeni dinlemeyi bırakarak, daha önce öğrendiği bilgileri gözden geçirmeye başlar. Panik duygusu devam ettiği için, hem eski konuları hatırlayamaz, hem de dikkati dağıldığından öğretmenin anlattığı yeni şeyleri de öğrenemez.
Dersi anlayamadığını düşünen öğrenci arkadaşlarının derse olan ilgilerini de izler. Eğer diğer öğrenciler konuları anlamış gözüküyorlarsa, panik duygusu iyice kuvvetlenir. Kendisini tamamen şimdi ne yapması gerektiği düşüncesine kaptırır ve derse olan ilgisini tamamen kaybeder. Öğretmene, anlayamadığı noktaları sorma konusunda kararsız kalan öğrenci; öğretmeni dinlemeye çalışır, ama aklı hep o anlayamadığı noktalardadır.
Öğretmen, anlattığı konularla ilgili öğrencilere soru sormaya başladığında, bu öğrencinin panik ve korku duyguları en üst seviyeye ulaşır. Öğretmenin kendisini görmemesi için ya başını öne eğer, ya da deftere sanki bir şeyler yazıyormuş gibi davranır. Öğretmen o anda kolay bir soru sorsa bile çocuk, zihnini başka şeylerle meşgul ettiğinden soruyu fark edemez. Söz sırası kendisine gelince öğrenci; önce bir süre düşünür ve sonuçta konuyu anlamadığını öğretmene söyler.
Çocuklar arkadaşlarının söz ve davranışlarına çok önem verir ve onların istedikleri şekilde davranmaya çalışırlar. Çocuk, soru sorunca, arkadaşlarının gözünde değerinin düşeceğine ve ayıplanacağına inanır. Konuyu anlayamayınca, öğretmene sormaya korkar. Anlayamadığı noktaya takılır ve geri kalan yerleri de öğrenemez. Yanlış cevap vermekten korkan çocuklar da parmak kaldırmaya korkarlar. Öğretmenlerin ders sırasında öğrencilere sıkça söz hakkı vermesi ve soru sormanın çok tabiî olduğunu öğrencilere anlatması, çocukların derse olan ilgisini arttıracaktır.
|
11.07.2006
|
|
Elmalar
Öğretmen, 2 öğrencisine birer sepet verir ve bahçeye elma toplamaya gönderir. ‘En tatlılarını getiren mezun olur’ der. Öğrenciler 1 saat sonra dönerler.
Biri, arkadaşının sepetine yan gözle bakıp kendi getirdiklerinin muhteşem göründüğünden emin olmanın rahatlığıyla koyar sepetini ortaya. Her biri tornadan çıkmış gibi muntazam, pürüzsüz, göz alıcı elmalar oradadır. Ardından diğeri koyar sepeti. Eğri büğrü, kötü görüntülü, ezik, tomurcukken yağmur değmiş, yaralı bereli ne kadar elma varsa toplamıştır. Öğretmeni: ‘Gördün, gösteren ol, yolun açık olsun’ der ve uğurlar öğrenciyi.
Diğeri ‘Nasıl olur!’ diye hayıflanır; bir kendisinin bir de giden öğrencinin elmalarına bakarak… Öğretmen çakısıyla bir parça keser; bir onun harika görünümlü elmasından, bir de giden öğrencinin elmasının bereli kısmından… ‘Tat’ der, ‘En tatlısını getir, dedim, kabuğu en güzelini değil’ diyerek uzaklaşır. Gerçekten de, pazardan aldığınız, üzerine dolu değmiş bir meyvenin o kısmını koklayın ve tadın, bal gibidir. Yaralanarak büyüyor, yaralandıkça tatlanıyoruz, yaralarımızla güzeliz hepimiz…
|
11.07.2006
|
|
Matematik kelimesi nereden geliyormuş?
Bir rivayete göre, bundan çok uzun yıllar önce, Doğunun ünlü sayı bilimcileri Olimpus Dağına, Batının bilginleri ile yarışmaya gitmişler. Tüm yarışmalar sonunda iki taraf da bir üstünlük sağlayamamış ve sonucu belirlemek için satranç oynamaya karar vermişler. Satrançta kaybeden Doğu takımı üzgün dağdan aşağıya inerken, dağın eteğinde merakla bekleyen taraftarları: “Ne yaptınız?’’ diye bağırmışlar. “Yenildik’’ demeyi gururlarına yediremeyen bilginler bu soruyu “Mat edemedik!” diye cevap vermişler. Bunu ma-te-ma-tik şeklinde duyan halk ise, o günden beridir, sayılarla uğraşan bilginlerin matematik yaptığına inanır olmuşlar.
|
11.07.2006
|
|
Mesleğe göre bakış açısı
Biyolog, istatistikçi, matematikçi ve bilgisayar mühendisi dört arkadaş Afrika’da bir safariye katılırlar.
Biyolog birden bire bağırır: “Hey, zebra sürüsüne bakın! Tam ortalarında beyaz bir zebra var. İnanılır gibi değil. Beyaz zebraların olduğunu bulan ilk insanlar olarak tarihe geçeceğiz.”
İstatistikçi, hiç istifini bozmadan “Sadece bir tane; istatistiksel olarak birşey ifade etmez” diyerek biyoloğu bozar. Matematikçi tartışmaya katılır ve “Aslında bizim bildiğimiz: sadece bir yanı beyaz olan bir zebranın var olduğu” der. Bilgisayar mühendisi ise, coşku içinde, hâlâ, “Olamaz! Özel durum bulduk” diye bağırmaktadır.
|
11.07.2006
|
|
Başarmak istiyorsan çalışmaya hemen başla!
İyi düşünmek iyidir; iyi hareket etmek çok iyidir (Horace Mann). Elinizden geleni ve hayal edebileceğiniz her şeyi yapmaya hemen başlayın. Cesaret; deha, güç ve büyüyü de içinde saklar. Şimdi başlayın (Goethe). Bir dönüm performans dünya kadar söze bedeldir (Jeremiah Howell). Başarılı eylemler gerçekleştirebilmek için, hiç bir şey kararlı bir zihin ve tükenmeyen bir enerjinin birleşiminden daha kullanışlı olamaz (Henri Frederic Amiel). Bütün görkem başlamaya cüret edebilmektedir (Eugene F. Ware). Eğer ilk defasında başaramadıysanız, ortalamaya yaklaşıyorsunuz demektir (M. H. Alderson). Başarılı insanlar sürekli uğraş içindedirler. Hata yaparlar, ama vazgeçmezler (Conrad Hilton).
|
11.07.2006
|
|
Okyanus Ol
Durma
Durma yüksel
Yüksel göklere, ta yıldızlara
Gökte yıldızlar
Gökte güneşler
Seni bekler
Durma alev
Durma yüksel göklere
Gökler bir güneş ister
Göklerin güneşi sen ol, saman alevi
Durma damla
Durma nehir ol
Nehir ol, denizler
Okyanuslar
Seni bekler
Durma damla
Okyanus ol
|
Yusuf BAL
11.07.2006
|