M. Latif SALİHOĞLU |
|
Gizli sırlar ifşâ ediliyor |
![]() |
Wikileaks'ın diplomasiye dair doküman ifşaatı, bütün dünyanın dikkatini üzerine çekmiş görünüyor. Kontrolleri altındaki dokümanların henüz binde birini ifşâ ettiklerini söylemeleri ise, milyonlarca insanı meraklı, hatta kimilerini tedirgin edici bir bekleyişe sevk etti. "Acaba devamında neler var? Deşifre edilecek diğer dokümanlarda acaba ne gibi sırlar ortaya dökülecek? Bunlardan kim, ne derece etkilenecek?" gibi sorular, pekçok kimsenin uykusunu şimdiden kaçırmışa benziyor. Bunlar gibi merak edilen daha birçok sorunun cevabı, herhalde önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak. Şahsî ve mahrem bilgilerin dışında, ortaya ne çıkarsa çıksın, hiç korkmamak ve endişeye kapılmamak lâzım. Çünkü, sanal âlemde ifşâ edilen/edilecek olan bilgi ve belgelerin doğruluk derecesi şüphelidir, tartışmalıdır. Birçoğu da "diplomatik dedikodu"dan ibarettir. Bilgi ve belgelerin hangisi doğru, hangisi yanlış olduğu henüz bilinmediği gibi, bilinmesi de kolay olmayacaktır. Zira, görüldüğü kadarıyla, bu iş kontrol altında ve belli bir strateji dahilinde yürütülmeye çalışılıyor. Yani, yegâne maksat dünya insanlarını bilgilendirmeye ve sadece gizli sırları açıklama hizmetine matuf olarak görünmüyor. Öyle olsaydı şayet, meselâ ABD'nin en fazla irtibatlı olduğu, hatta gereğinden fazla içli–dışlı bulunduğu İsrail ve İngiltere ile ilgili diplomatik sırlar ifşâ edilecekti. Oysa, bu ülkeler şimdilik en geride tutuluyor. Hatta, onlarla ilgili sırlardan hemen hiç söz edilmiyor. Buna mukabil, Türkiye ve diğer bazı İslâm ülkeleriyle alâkalı olarak tomarla bilgi sızdırılıyor. Bu bilgilerle ilgili olarak da, toptancı davranmaktan kaçınmak gerekiyor. Bunların ne kadar doğru, ne kadarı dedikodu, yahut manipülasyondan ibaret olduğu, bizlerin meçhûlüdür. Bizler, sade vatandaş olarak "hikmet–i hükûmet"i bilmediğimiz için, ortaya saçılan veya saçılacak olan bilgiler hakkında ahkâm kesmek de doğru olmasa gerek. Bütün bu olup bitenlerden alınacak en tesirli ders–i ibret ise şudur: Günümüz dünyasında, artık hiçbir şey gizli–saklı kalmıyor. Kim ne dese, kim ne yapsa, bunlar günün birinde ortaya çıkabilir; en gizli sırlar dahi deşifre edilebilir. O halde, attığımız her adımın, ağzımızdan çıkan her sözün başkası tarafından da bir şekilde bilindiği, yahut takip ile kayıt altına alındığı düşünce ve kanaatiyle hareket etmeliyiz. Netice itibariyle, günün birinde mahcup düşebileceğimiz, yahut hesabını veremeyeceğimiz herhangi bir söz ve davranışta bulunmamalıyız. Bu düşünce ile hareket edenler, kendilerinden emin olabilirler. Aksi yönde gidenler ise, tedirgin yaşamaktan kolay kolay kurtulamazlar.
Tarihin yorumu 1 Aralık 1928
Osmanlıca yasak, Latince mecburi
Kasım ayı başlarında Meclis'e kabul ettirilen ve hemen yürürlüğe konulan Latin harfleri, 1 Aralık'tan (1928) itibaren kullanım kapsamı genişletildi ve yazıyla ilgili bütün alanlara mecburi hale getirildi. Buna göre, kitap, dergi, gazete, levha, tabela ve her türlü ilânâtın Latin harfleriyle yapılması şartı getirildi. Aksi yönde hareket eden, yani eski yazı denilen Arapça ve Osmanlıcayı kullananlara ise, cezaî müeyyide uygulanacağı ilân edildi. Yasak, aynı anda ve bütün şiddetiyle uygulamaya konuldu. Öyle ki, çocuklara Kur'ân dersi veren kimseler dahi takip ve tarassut altında tutuldu; hizmetine devam edenler en acımasız şekilde cezalandırıldı. Meselâ, o dönemde Siirt'in Tillo beldesinde çocuklara gizliden Kur'ân dersi veren Molla Halil isimli hocaefendi, jandarma tarafından defalarca vilayet merkezine götürülerek işkenceden geçirildi. Bazı şahitler, halen hayatta. Bizzat o görgü şahitlerinden dinledik. Halil Hocanın ellerini kelepçeledikten sonra, atların arkasına bağlıyorlar ve o haliyle dereden tepeden sürükleye sürükleye Siirt'e kadar götürüyorlar. Götürdükten sonra, ayrıca orada işkence çektiriyorlar. Fakat, o muhterem hocayı bu hizmetinden bir türlü vazgeçiremiyorlar. Bugün yaşı altmışı geçkin olan Tillolu (Aydınlar) hocaların ve hafızların çoğu, rahmet–i Rahman'a kavuşmuş olan Molla Halil'in rahle–i tedrisinden geçmişlerdir. 01.12.2010 E-Posta: [email protected] |