Faruk ÇAKIR |
|
Her iyinin altındaki imza |
Rahmetli Adnan Menderes ile birlikte anılan Demokrat Parti’nin ve onun temsil ettiği misyonun; Türkiye’de yapılan her iyi ve hayırlı işin altında imzası olduğu zaman geçtikçe daha fazla ortaya çıkıyor. Dün, (31 Temmuz) Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda attığı ilk adımın 50. yılı idi. Aslında bu tarih çok önemli ve anlamlı. Bakınız, aradan 50 yıl geçtiği halde biz hâlâ AB üyeliğini konuşuyor ve tartışıyoruz. Elbette ortada bir gecikme söz konusu. Fakat bu gecikmenin asıl sorumlularını da iyi bilmeliyiz. O günkü adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu olan birlik, bugün üye sayısı artan ve her yıl yeni üyelerin de katıldığı bir güç olmuş durumda. Gerçekten de Türkiye’nin, AB yolculuğu başlı başına bir inceleme konusu. “Halk Parti’yi yıkan parti” olarak 14 Mayıs’ta milletin helâl reyleriyle iktidara gelen DP, her konuda olduğu gibi bu konuda da cesaretle ilk adımı atmış. Bugün için belki “Ne var bunda?” diyenler olabilir. Ama bu adımın tam 50 yıl önceki Türkiye şartlarında atıldığını hatırlamak lâzım... Türkiye’nin 31 Temmuz 1959’da AET’ye yaptığı ortaklık başvurusunun 50. yılı dolayısıyla bir değerlendirme yapan İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, ‘ilk adım’dan bu güne gelişi yorumlarken şöyle demiş: ‘’Bu süreç 1970’lerin siyasî çalkantıları, askerî darbeler, demokrasiye geçişin sancıları ve 24 Ocak kararları ile ekonomide liberalizasyon dönemini geçirmiştir. Zamanın hükümeti ve dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun büyük bir uzak görüşlülük örneği sergileyerek temellerini attığı AB süreci Türkiye için önemini korumaktadır.’’ Bu tesbiti yapmakla ‘hakperest’liğini gösteren Kabaalioğlu’nu da takdir etmek lâzım. Bugün için AB muhibbi olarak dolaşan pek çok kişi, bu konuda ‘ilk adım’ın Demokrat misyon tarafından atıldığını bilmez görünüyorlar. 1999’da Helsinki Zirvesinde AB’ye aday olarak ilân edilmesinin ardından Türkiye’nin AB yolunda kararlı adımlar attığı belli. Ancak yapılan çalışmaların bilhassa son 2 yılda yavaşladığı da bir vakıa. Türkiye’nin bu yolda hızla ilerlemesi gerektiği ise, tekrarlanmaya bile ihtiyaç duyulmayan bir gerçek. “İslâm kahramanı Menderes’in” hükümeti zamanında atılan bu ‘ilk adım’ın devamının gelmesi mümkün olsaydı, acaba Türkiye bugün hangi noktalarda olurdu? Dolayısı ile ihtilâller gerçeği karşımıza çıkıyor. İhtilâller ve ihtilâlcilerin Türkiye’ye verdiği maddî ve manevî zararı bir de bu gözle, bu noktadan değerlendirmek gerekmez mi? Bizden sonra yola çıkan onlarca ülke AB üyesi olabilirken, Türkiye’nin hâlâ kısır tartışmalarla vakit kaybetmesini anlamak mümkün mü? Her zaman ifade ediyoruz: Tıkanan AB sürecini kararlı bir ‘siyasî irade’ açabilir. Bunun için başta hükümet olmak üzere; hak, hukuk ve adalet isteyen bütün sivil toplum kuruluşları el birliği yapmalıdır. Çünkü bu yolda ülkenin ve milletin menfaati var. AB yolunda atılan ilk adım vesilesiyle ‘demokrasi kahramanları’nı bir defa daha rahmetle yad edelim. Mekânları cennet olsun. Amin. 01.08.2009 E-Posta: [email protected] |