Osman ZENGİN |
|
60 kuruşa gazete, 6 kuruşa ev alınır mı? |
Alınır, hem de bal gibi alınır. Hele bir de yaşadığınız memleket; gelişme ve ilerlemesi on senede bir ihtilâllerle kesilen Türkiye ise elbette alınır. Geçtiğimiz günlerde gazetemizin fiyatı on kuruş arttırılıp 60 kuruşa çıktı ya, işte ondan dolayı bunlar birden aklıma geldi. Paranın önündeki altı sıfır atılmasaydı gazetenin fiyatına bugün “altı yüz bin lira” diyecektik. Halbuki biz, paranın genleriyle oynanmadığı zamanlardan -yani kuruşun gerçek kuruş olduğu zamanlardan- geliyoruz. Biz gazeteyle tanıştığımızda 25 kuruşla gazete alınıyordu. Yani bugünkü bir gazete fiyatına o gün -sıkı durun gençler- tam iki milyon dört yüz bin gazete alınırdı. Şimdi bu kadar tirajı olan hiçbir gazete yok. Memleketin; başta ihtilâlcilerin hıyanetleri ve beceriksiz hükümetlerce (Ecevit hükümetleri gibi) ne hale getirildiğini gördünüz mü? Bundan kırk sene önce de babam, Ankara’nın en iyi semtlerinden birinde bir apartman dairesi almıştı. On bin lira peşin, ayda bin lira taksitle. Şimdi o para altı kuruş oldu maalesef! Hani, sanki ‘Ashab-ı Kehf’i anlatıyormuşuz gibi geliyor. Halbuki yarım asır bile olmamış daha. Gazetemizin fiyatına yapılan son zamdan dolayı memleketin şöyle kısaca bir geçmişine baktık, ama bizim esas mevzumuz gazetemizdi. Aslında gazetelerin çoğu zam yapmıştı, biz direniyorduk. Sayfa sayımızın azalması da o yüzdendi, ama nereye kadar? Bizim kadirşinas okuyucularımızdan bizi daha iyi bilen var mıdır? Çünkü, bu onların gazetesiydi. Çeşitli tarihlerde gazetemiz için çok yazılar yazmıştık. Bundan onüç sene kadar önce yine böyle bir zam sonrasında ”30 bin liraya da gazete mi olur?” başlığıyla bir yazı yazmıştık. Biraz sitem ettiğimiz o yazıdan bir kısmını da buraya aktarayım: ”(...) Tabiî, bütün bu geçmiş günlerde kalan tatlı hatıraları anlatmaktaki maksadımız, fahr değil, başından bugüne kadar en zor şartlarda bile gazetemize sahip çıkılması icab ettiğini belirtmek içindir. Zaten, dâvâ adamı olmak da bunları gerektirmez mi? O zamanlar meşhur bir hatıra anlatılıyordu ve bize de çok tesir etmişti. Zannederim rahmetli Eşref Edip’in bir hatırasıydı bu. Şöyle anlatıyordu: ‘Mahallemizdeki alış veriş yaptığımız bakkalımız bir Ermeni’ydi. Her akşam alış veriş için uğradığımda bir şey dikkatimi çekiyordu, bakıyordum rafta hiç açılmamış, postadan geldiği gibi gazeteler duruyordu. Bir akşam merak edip sordum. ’Bunlar ne?‘ ‘Bunlar Ermenice gazeteler’ ‘Niye hiç açılıp okunmamış?‘ ‘Ben okuma yazma bilmem ki!’ Eşref Edip şaşırmıştır. ‘Okuma yazma bilmiyorsun da, bunları niye alıyorsun?‘ Cevap enteresandır: ‘Beyim, bu gazeteler bizim dâvâmızın sesi. Ben okuma bilmesem de, onları alıp bir köşeye koyuyor ve dâvâma hizmet ediyorum!’ “Rahmetli Eşref Edip, buna çok şaşırmış ve hatıra olarak da anlatmıştı. Gördüğünüz gibi, Elhamdülillah ki, bir Ermeni’den fazla dâvâmıza sadıkız ve gazetemizi bugüne kadar hiç terk etmedik. (Gayretli ve sıdkında berdevam olan kardeşlerimiz namına söylüyorum) Bu gibi düşünen aziz kardeşlerimizin nazarında madde mühim değilken, bu yakında Yeni Asya 30 bin lira olunca bazıları hesap yapıyormuş.” Yahu, 30 bin liraya da gazete mi olur? Ayda bir milyon, senede 12 milyon eder.” Ben de, bu düşüncede olanlara şöyle söylüyorum: Ayda bir milyon, senede 12 milyon, on senede 120 milyon, 100 senede 1.2 milyar eder. Eğer, sen o kadar yaşayacaksan, gel gerçekten bu işten vazgeç, gazete alma kardeşim! Nefsimizin hoşuna giden şeylerde, durumu en müsait olmayanımız da para bulurken, dâvâsının sesini duyuran neşir organını alma hususunda, bir Ermeni’den geri kalırsan daha ne diyeyim?“ Bugün de, yine altına imza atabileceğimiz o günkü yazılarımızdan birinden bazı kısımları dikkatinize sunduğumuz bu yazımızla, gazetemize her halükârda sahip olunacağını ve ‘on kuruş zam’mın problem edilmeyeceğini biliyorum. 10.05.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları |