Yıllardan beri ‘değişelim, değişelim’ diyenler; Türkiye’nin ‘arzu etmedikleri istikamette’ değişmesi karşısında üzüntüden ‘hasta’ olma noktasına geldiler. Hem milleti ‘gerici’ diye itham ediyorlar, hem de her fırsatta ‘geçmişte/geride’ kalan tarihlerin hasretini çekiyorlar.
Başörtüsü tartışmalarının alevlenmesi üzerine bir açıklama yapan hukukçu kimlikli bir isim, “Ah, nerde o günler. Biz 1960’ların görüntüsüne hasretiz, o fotoğrafları, o günleri arıyoruz” anlamına gelebilecek değerlendirmelerde bulunmuştu. Tabiî ki hiç kimsenin arzu ve isteğine ‘gem’ vurmak gibi bir niyetimiz yok. Ancak bir yandan ‘Değişelim, değişmeyen tek şey değişim’ deyip; akabinde de milletteki değişimi kabullenmemek, itiraz etmek anlaşılır değil.
“1960’ları özledik” diyenler, aslında 1950 öncesi ‘tek parti’ devrini özlüyor. Bunu da ifade edenler var, ancak bu talepler millet nezdinde itibar görmediği için “1960’ları özledik” diyerek bir anlamda ‘takıyye’ yapıyorlar. Peki, “1960’ları özledik” diyenler millet nezdinde itibar ve destek görüyor mu? Tek kelimeyle, hayır.
Türkiye’nin değiştiği ortada. Ancak bu değişim, milleti zorla tarihine ve değerlerine ‘düşman’ etmek isteyenlerin arzusu istikametinde değil, tam aksine, tarihine ve değerlerine sahip çıkacak istikamette gelişti. Niçin mi? Türkiye’yi değiştirmek isteyenler bunu; insanları ikna ederek değil, zorla yapmak istedikler. Daha da önemlisi, arzu ettikleri yöndeki değişim, insan fıtratına aykırı bir değişimdi. Onların arzu ettikleri değişim, ‘Din afyondur’ şeklinde özetlenen bir değişimdi aynı zamanda. Oysa İslâm dini, fıtrata uygun olanı tavsiye ediyor ve onu öğütlüyor. Bu bakımdan İslâm kalpleri fethetti, değişim de bu yönde tecellî etti. İşte, dün ‘Değişelim, değişelim’ diyenlerin; bugün ortaya çıkan değişimi kabullenmek istememelerinin temelinde bu ‘çelişki’ yatıyor.
Bir noktayı daha unutmamak lâzım: Türkiye’deki değişimin, gücü elinde bulunduranların arzuları istikametinde tecellî etmemesi, aynı zamanda dünya gerçeğiyle de uyumludur. Son yıllarda dünyada gerçekleşen değişim de, ‘insânî değerleri önceleyen bir değişim’ olarak ortaya çıkmaktadır. Belki istisnalar vardır, ama insanlık yaratılışı gereği ‘iyi ve güzel’e aşık olduğu için hür dünyadaki değişim müsbet yönde tecellî etmektedir. Türkiye’deki değişimden rahatsızlık duyan ve 1960’ları özleyenler bunu da düşünmeli.
Genç kızların, hanımların; hem de ‘sıcak’ havalarda başörtüsü ile dolaşmasını akıllarına sığdıramayan bazıları da geçmişte benzer şeyleri söylemişti. Yok efendim, eskiden başörtülü üniversite öğrencisi yokmuş! Eskiden yoktu diye şimdi de olmasın mı? Hem eskiden başörtülü öğrenci olmamasının sebebini araştırmış mıydınız? Bir yandan yasaklayıp, bir yandan da ‘eskiden yoktu’ demenin bir anlamı var mı? O pencereden bakılırsa, bugün de başörtülü üniversite öğrencisi yok denilebilir. Niçin? Çünkü kanunsuz da olsa fiilen bir yasak var, başörtülü öğrenciler üniversite kapılarından geri çevriliyor...
Gücü elinde bulunduranlar, Türkiye’nin değiştinini fark etsin ve bu değişim doğru yorumlasın. Aksi yöndeki tavır, suları tersine akıtmaya çalışmakla eşdeğerdir. ‘Sular tersine akıtılabilir mi?’ şeklindeki bir soru bile abestir. Lütfen, abesle iştigal etmeyin!
07.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|