Kıbrıs Barış Harekâtı esnasında Yunanistan Rum’lara yardım etmek maksadı ile adaya asker göndermişti. İlk birkaç uçak inmiş fakat daha sonra inmeye çalışan uçaklara Türk uçağı diyerek yine Rumlar tarafından ateş açılmış ve bu uçaklar düşürülmüştü. Otuzun üzerinde Yunan Komandosu ‘dost ateşi’ yüzünden ölmüştü.
Aynı savaşta bu defa bizim uçaklarımız Yunan gemisi zannıyla Türk gemilerine ateş açmış bunun sonucunda da Kocatepe Muhribimiz vurulmuştu.
Geçenlerde devlet televizyonu Yunanlıların dost ateşi ile kendi askerlerini vurmasını konu alan bir program yaptı. Hazır dost ateşi ile vurulan askerler tartışılmaya başlamışken ben de bu hususla ilgili olarak bazı gerçekleri okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Başarılar ve kahramanlıklar toplumun ve milletin malıdır. Yenilgi ve başarısızlıklar ise yöneticilere ve başlara verilir zira asıl olan milletin yüceltilmesi ve moral, motivasyonun arttırılmasıdır. Geleceğe umutla bakabilmek ve birlik beraberliğin arttırılması ancak bu yolla mümkündür.
Hitler ve Mussolini tezimize kuvvet veren en önemli örneklerdir. Keza son büyük savaşın yöneticisi Müttefik Orduları Başkomutanı General Eisenhower’ın yeterince tanınmaması, bu hakikatin ne derece önemli olduğuna birer delildir.
Milletler galibiyeti bir kişiye yükleyerek küçültmemişler bilâkis sayısız kahramanı ortaya çıkararak büyütmüşlerdir. Zira başarılar aynı sevgi gibi paylaştıkça artar, büyür.
Bediüzzaman bu konuya Münâzarât isimli eserinde yer vererek, iyiliklerin ağa ve beylere kötülüklerin ise millete verilmesini şiddetle eleştirmiştir. Ne yazık ki İstiklâl Savaşımız dâhil olmak üzere birçok önemli savaş adeta bir kişinin başarısı gibi takdim edilmiş ve beyinlere kazınmaya çalışılmıştır.
Hâlbuki başarı milletin başarısızlık ise komutanların hakkıdır. Aksi takdirde toplumlar küçük düşecek, yarınlara güvenle bakma imkânı kalmayacaktır. Bu konuda yeteri kadar gelişemediğimiz açıktır. Zira yakın zamanda meydana gelen ve başarısızlıkla sonuçlanan bazı olaylarda sorumlular cezalandırılmamış yerli yerinde bırakılarak adeta bir ordu suçlu duruma düşürülmüştür.
Yukarıda Kocatepe gemimizin vurulmasını ifade etmiştik. Ne yazık ki bu olayda sorumlular ortaya çıkarılamamıştır. Sonuç Deniz ve Hava Kuvvetlerimizin üzerine yıkılmaya çalışılmıştır. Halbuki en azından bir komutana sorumluluk yüklense bu ayıbın kapatılması mümkün olacaktı. Ama nafile, iyilikler başa kötülükler millete verilmeye devam ediyor ne yazık ki…
Dost ateşi ile vurulan askerler son savaşlarda da ortaya çıkmaktadır. Nitekim Amerikalılar Irak’ta kendilerine ait en az 10 tane tankı vurmuşlardı. Sorumluların cezalandırılmış olduğu muhakkaktır. Nitekim bu sayede askerî başarısızlıktan dolayı Amerikan ordusu suçlanmamıştır.
Kocatepe olayı ise aradan 33 yıl geçmesine rağmen yeterince tartışılmamıştır. Bir geminin vurulması binlerce kara, hava ve deniz askerinin başarısını elbette gölgelemez, lâkin sorumlularının gizlenmiş olması askerî başarıya gölge düşürmektedir.
Benim üzerinde durmak istediğim şey dost ateşi ile vurulma olayı değildir. Zira bugün aynı hatalar modern ordularda da cereyan etmektedir. Lâkin dost ateşi ile vurulan Kocatepe Muhribinin olayın kuvvet karargâhına bildirilmesine rağmen toplam üç kez saldırıya maruz kalmasıdır.
Gemilerimiz birinci sortide vurulduktan sonra Türk uçakları tarafından kendilerine ateş açıldığını karargâha bildirmişler, buna mukabil saatler sonra ikinci ve üçüncü sortiler yapılmış, kendi gemilerimizi vurmaya devam etmişizdir.
Bu hata büyüktür, sorumluları muhakkak tesbit edilmeli ve cezalandırılmalıdır. İlk ateş olmasa bile ikinci ve üçüncü hücumların önlenmesi gerekirdi.
Bu hatadan daha vahim olanı ise gemicilerimizin denizin ortasında yapayalnız bırakılması olayıdır. Bu konu ne yazık ki hiç ele alınmamıştır. Düşünün bir kere kendi uçaklarınız tarafından vuruluyor ve geminiz batırılıyor, fakat kurtarmaya gelen ne bir gemi nede bir uçak var. İki gün sonra bir İsrail gemisi yaralı gemicilerimizi topluyor ve İsrail’e taşıyor.
Şimdi “Ne olmuş yani savaşta böyle şeyler olur, asker vatan için ölmek için vardır” gibi sözleri söyleyenler çıkabilir. Lâkin dikkati çekmek istediğim başka bir husus var. O da şudur.
Batan gemimizin komutanı yıllar sonra kuvvet komutanı olmuş ve başbakanın konutunda bir öğle yemeğinde garsondan rakı isteme garabetine imza atmış bir kişidir. Askerî darbe ve muhtıralarda örneğini verdiğim kişilerin etkileri büyük olmuştur.
Batı Çalışma Grubu gibi “cunta” kurucularının günlerce salda kurtarıcı bekleyen asker olması bir tesadüf olamaz. Her şeyden önce böylesine büyük bir travma geçiren bir kişinin bırakın kuvvet komutanı olmasını, amiral olmasını bile yadırgıyorum.
28 Şubat olayının üzerinde durulmayan bir yanını gün yüzüne çıkarabilmişsem ne mutlu bana…
09.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|