Kış mevsiminin yaklaşmasıyla birlikte, başta ‘grip’ olmak üzere ‘mevsim hastalıkları’nda artış görülüyor. ‘Koruyucu sağlık hizmetleri’nin yetersiz oluşu da ‘bulaşıcı’ hastalıkların daha hızlı yayılmasına yol açıyor.
Sağlık, son yılların en hızlı büyüyen sektörlerinden biri. Türkiye de bu sektörde yaşananlardan yana çok dertli. Bazı ilâç firmalarının ‘tedavi’ yerine, daha çok ilaç satmak maksadıyla ‘hastalık ürettikleri’ iddia edildi ki, buna ‘duyulması, yaşanmış olmasından daha beter’ demek lâzım. Üstelik bu iddia, Emniyetin raporunda dile getirilmiş. (Bugün, 3 Ekim 2006)
Sağlık sektöründe yapılan haksızlık ve yolsuzluklar da gündemden hiç düşmüyor. Türkiye’nin bu konuda yaşadığı sıkıntı, hükümetleri de bunaltmış durumda. Gerçekte, ‘fıtrat’a uygun tedavi metodlarını gözardı etmemizin sıkıntısını çekiyoruz.
İstanbul Tıp Fakültesi Enfeksiyon Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Semra Çalangu, ‘grip’i değerlendirdiği açıklamasında şöyle demiş: “Ninenizin tenbihlerini unutmayın, emin olun daha az hastalanırsınız.” (Vatan, 14 Ekim 2006)
Pek çok konuda ‘ninelerimiz’ haklı olduğu halde, ‘menfaat şebekeleri’nin çalışması sonucu tecrübe ile sabit olan uygulamalar, “kocakarı ilâçları” diye küçümsendi. ‘Kocakarı ilâçları’ ile tedavi edilebilen hastalıklar, milyar dolarlık sektörler oluşturdu. ‘Meyve’ler yoluyla tabiî bir şekilde alınabilecek vitaminler, ‘kutu’lara girince değer kazandı. Prof. Çalangu, bu konuda da uyarıyor: “Ben vitamin hapı almanızı bile tavsiye etmem. Bir zararı yok, ama Türkiye bir meyve cenneti. Çeşit çeşit portakal var, mandalina, greyfurt var. Bunun biberi, domatesi var. Böyle doğalı dururken, hap almaya ne gerek var?” (agg.)
Peki, genel olarak Türkiye’deki çocuklar/aileler ‘nine’lerini dinleyebilecek durumda mı? Bulsalar belki dinleyecekler, ama ‘çekirdek aile’ denilmek suretiyle aileler de yalnızlığa mahkûm edildi. Çocuklar, ‘nine’ ve ‘dede’lerinden bir şekilde koparıldı. Maalesef, dede ve ninelerin dizinin dibinde büyüyen, onlardan ‘öğüt’ alan çocuklar sadece ‘hikâye’lerde kaldı.
Uzmanlar uyardığına göre, bari bundan sonra yanlıştan dönelim ve ninelerimizin/ dedelerimizin tecrübesini, ‘kocakarı ilâçları’ diyerek ters yüz etmeyelim!
*
‘Anadolu’nun nesi eksik?
“Ankara’nın havayolu yolcu kapasitesini yıllık 2 milyon kişiden 10 milyon kişiye çıkartacak olan Esenboğa Anatolia Havalimanı İç ve Dış Hatlar Terminali’nin açılışı dün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı törenle yapıldı.” (Hürriyet, 13 Ekim 2006)
Bu haber neyin delili? Çok güzel ve gerekli bir yatırım yapılmış ve başşehir yeni bir ‘terminal’ binasına kavuşmuş. Peki, yılların Esenboğa’sına “Anatolia”yı eklemek neyin nesi? Hani, dilimizi koruyacaktık? Hani, yabancı kelimelerin istilâsından “Türkiye’yi idare edenler” de rahatsızdı? “Anadolu”nun nesi eksik ki, “Anatolia” diyorlar?
Körü körüne yabancı isim hayranlığını bıraksak iyi olacak...
15.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|