Raşit YÜCEL |
|
Gelecek günler |
Geçmişi bitirdik. Kâh güldük, Kâh ağladık. Acılarımız oldu, Sevinçler yaşadık. Ama hepsi bitti. Şu an varız ve hayattayız şükür. Geleceği düşünüyoruz. Arzularımız ve emellerimiz o kadar çok ki… İçimizi sızlatan nice hayat olayları ile karşılaşmıştık. Bir çoğunun canını yakmış olabiliriz. Bir çok insana faydalı olmuşuzdur. Tonlarca gıda tükettik, Litrelerce su içtik. Bu ayaklar nerelere gitti? Bu gözler kimleri gördü? Hayat böyle bir sinema şeridi gibi gözümüz önüne gelir. Nice camilerde başımızı seccadeye koyduk. Nice uzun ve dağları aşan yollardan geçtik. “Eyvah aldandık” mı dedik? Yoksa “Çok şükür istikamet üzerine hayatımı devam ettirdim” mi dedik? Böyle ise ne mutlu. Yoksa bu ömrü bir hiç uğruna mı yaşadık? Geçmiş hayatlar geride bıraktığımız bir çukur değildir. O bizim geleceğimiz ile ilgili şeylerdir. Niyazi-i Mısrî’nin hüzün kokan şiirleri aklımıza gelir. “Göçmüş cümle kervan bîhaber” deriz. Zaman geçmiştir. Gelecek ise şu an elimizdedir. Ahiretteki dostlarımız ile ele ele vermek için şu anlar çok önemlidir. Ve Üstad Bediüzzaman’ın şu şok edici sözleri aklımıza gelir: “Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.” İşte hayat böyledir. Zamanın kazası olmaz efendim Bir defa elimize geçer bu imkânlar. Elimiz şahittir. Gözlerimiz, kulaklarımız, ayaklarımız, dilimiz… Hep bunlar geleceğimizin şahitleridirler. Korkarız. Bu imtihanı kazanabilecek miyiz? Yoksa kaybedecek miyiz? Bütün duygularımız geleceğimiz ile ilgilidir. Ne şu, ne bu efendim. Kendi dünyamızda nice fırtınalar yaşarız. Başkalarını kurtarırken kendimizi kaybederiz. Allah korusun, bunun hiç de şakası yoktur. 06.05.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (22.04.2010) - Büyüklüğün şanı (15.04.2010) - Yıpratılan değerlerimiz (01.04.2010) - Emniyet teşkilâtı ile 165 yıl (23.03.2010) - Ondan ayrılalı 50 yıl oldu |