İftar vakti, soframızdaki leziz yemekleri ve nefis tatlıları iştahla midemize indirirken, ne kadar büyük bir zevk alırız.
Hani “Midemiz bayram etti” deriz ya. Gerçekten her iftar vakti oruçlu insan için bir bayram vaktidir. Bu vakitte hem mide bayram eder, hem de kalp ve ruh bayram eder. Peygamber Efendimiz (asm) de bu hâli, şu hadis-i şerifi ile ifade etmiştir: “Oruçlunun iki sevinci vardır, birisi iftar zamanı duyduğu sevinç, birisi de Rabbine kavuştuğu zaman duyduğu sevinç.” İnsan açlığı sayesinde iftar vaktinin sevincini yaşayabilir. Akşama kadar aç ve susuz kalan mide için, bir dilim kuru ekmek, bir bardak su, dünyanın en leziz yemeğinden ve içeceğinden daha tatlı gelir. Tok olduğu zaman hiç tat ve lezzet almadığı yiyeceklerin ne kadar lezzetli olduğunun farkına varır. Açlığın verdiği lezzet, hiç bir lezzete değişilmez.
Bize bu lezzeti yaşattığı için acıkmak güzeldir.
Her iftardan sonra açlığın tadı damağımızda kalmıyor mu? Yedikçe iştahımız azalıyor, doyduğumuz zaman ise artık yemekten zevk almaz hale geliyoruz. Halbu ki aç iken ne kadar zevk ve iştahla yemek yiyorduk, “kuvve-i zâikamız” yemekten ne kadar zevk alıyor, midemiz ne kadar mutlu oluyordu.
Dilimize ve damağımıza zevk ve lezzet verdiği için acıkmak güzeldir.
Acıkmak, tat alma duygumuzun sürekli olarak nimetlerden zevk almasını ve tatmin olmasını sağlayan bir araçtır. İnsan günde beş altı öğün yemek yese, her seferinde dil ve damak bundan hissesini alır. Yani açlık tekerrür ettikçe, iştah da tazelenir. Açlık olmasaydı beslenmek bir angarya haline gelecek, beslenme zamanları ruha ve kalbe ağır bir yük yükleyecekti.
Beslenmemizi bir angarya ve bir azap olmaktan çıkardığı için açlık güzeldir.
Vücut fabrikamızın işleyişi için acıkmaya ihtiyacımız var. Açlık duygusu, bedenimizin beslenmeye ihtiyacı olduğunu bildiren bir alarm zilidir. Hani “Karnım zil çalıyor” deriz ya. İşte bu zil sesi, “Benim beslenme zamanın geldi, dokularıma lâzım olan gıdaları gönder” diye yapılan bir uyarıdır.
Vücut fabrikamızın işleyişine katkıda bulunduğu için acıkmak güzeldir.
Acıkmak olmasaydı, bu kadar çeşitli nimetlerin lezzetlerini nasıl tadacaktık? Elmanın, şeftalinin, incirin, üzümün, hurmanın ve diğer meyvelerin, ayrı ayrı olan tat ve kokularının nasıl farkına varacaktık? Nimet, insana lezzet verdiği zaman nimet olur. Açlık duygusu olmasaydı, bu kadar güzel ve hoş olan yiyecek ve içecekler, bizim için nimet olmaktan çıkacaktı. Kıymetleri bilinmeyecekti.
Nimetlerin kıymetini bildirip şükre sebep olduğu için acıkmak güzeldir.
Acıkmak, insanın insânî boyutunu öne çıkartan bir vasıtadır. İnsanları sevmeye ve halden anlamaya bir vesiledir. Çevremizdeki insanların hepsi her zaman tok gezmiyorlar. Belki en yakınımızdaki bir aile aç ve perişan durumda ama bizim haberimiz yok. Haberimiz olsa da, onların açlığı bizi pek ilgilendirmiyor. Çünkü “tok acın halinden anlamaz”. İşte bizim de bir süre aç kalmamız, çevremizdeki aç insanların neler yaşadığını yaşayarak anlamamızı sağlayacak, merhamet ve şefkat duygularımızı harekete geçirecektir. Toplumda yardımlaşma ve dayanışmaya sebep olacaktır.
Bize bahşedilen nimetleri başkaları ile paylaşmanın mutluluğunu yaşattığı için, acıkmak güzeldir.
Acıkmanın güzelliklerini saymakla bitiremeyiz. Bize bu güzellikleri yaşatıp bu zevkleri tattırdığı için Ramazan’a ne kadar teşekkür etsek azdır.
18.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|