Uzun bir suskunluk sonrası, hükümet cenahında yeni anayasa için ilk ses, Sabah yazarı Yavuz Donat'a konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'ten geldi.
Ancak Çiçek'in açıklamalarından öne çıkarılan mesajların iç açıcı olduğunu söylemek zor.
Bir defa, açıklamaları yayınlayan dünkü Sabah gazetesinin manşet olarak "Ağrı Dağı benzetmesi" ifadesini seçmesi hayli dikkat çekici.
Bakanın bu benzetmeye dayanak oluşturan ifadeleri ise manşet özetinde şöyle yansıtılıyor:
"Anayasa yapmak, Ağrı Dağını yerinden oynatmak gibi birşey. Zor, ancak yapılacak..."
Umarız, işin zorluğuna yapılan vurguyu öne alan bu beyanların devamındaki "Yapılacak. Yeni anayasa demokrasinin zaferi olacak. Ve parlamentonun Türk milletine armağanı olacak" ifadelerindeki "kararlılık," neticesini verir.
Ancak üç ay önce başlatılan ve "rölanti" kararı ile askıya alınan girişimin ardından, bu ikinci teşebbüsün de, anlaşılması zor gecikmeye ilâveten, tereddütlü ve tutuk bir tavrın sinyalleriyle yola çıktığı izlenimi oluştu bizde. Ve bu durum, şimdiden yeni bir endişe kaynağı.
Bu izlenimin önemli sebeplerinden biri, yine Çiçek'in "Yapılan anayasa çalışmasını henüz hükümet olarak görmedik" şeklindeki ifadesi.
Oysa Aralık ayının ilk günlerinde Başbakan, taslağın ay ortasında açıklanacağını duyurmuştu. Bu beyanın üzerinden bir ay geçti, ortada hâlâ bir taslak yok.
Dahası, Başbakanın o sözünden bir ay sonra, Yardımcısı, anayasa taslağının hâlâ hükümete gelmediğini söylüyor.
Bu iki farklı beyanın ortaya çıkardığı manzara son derece tuhaf:
Yine anlaşılmaz bir rötar var. Buna ilâveten, cevap bekleyen bir başka sual hatıra geliyor:
Başbakanla Yardımcısı arasında kopukluk mu var ki, birbiriyle çelişen sözler söylüyorlar?
(Öte yandan, aynı gün Zaman gazetesinde çıkan "İşte sivil anayasa taslağı" manşeti, taslağın kamuoyuna açıklanmasında yine geçen defaki gibi bir dağınıklığın ve koordinasyon eksikliğinin mevcudiyetini düşündürüyor...)
Çiçek'in konuyla ilgili diğer beyanlarında da herhangi bir yenilik ve orijinallik yok. Buna karşılık, yep yeni bir anayasa yapmak yerine, mevcut anayasayı, ayıklama ve rötuşlarla ıslah gibi bir yaklaşımın esas tutulduğu anlaşılıyor.
Geçen defaki girişimin de en çok eleştirilen taraflarından biri bu idi. Ve Nasreddin Hocanın "eşeği boyayıp tekrar satma" meselini hatırlatan bir yöntemin, kamuoyundaki "yeni anayasa" beklentisini karşılamasının mümkün olmadığı görüşü vurgulu bir dille ifade edilmişti.
Bilhassa, dayandırıldığı ideolojik saplantı zemini bakımından demokrasiyle bağdaşması imkânsız bir nitelik taşıyan ihtilâl anayasasının, yıllar içinde yapılan değişikliklerle yamalı bohçaya dönmüş, ama özündeki sakatlık düzeltilememiş ucube metnini esas alıp, onun üzerinde bazı "düzeltme" ve ayıklamalar yaparak gerçekleştirilecek bir anayasa değişikliği, kesinlikle bir "anayasa reformu" olarak kabul edilemez.
Böyle bir girişim "göz boyama" olarak nitelenir ve "Dağ fare doğurdu" şeklinde yorumlanır.
Gerçek anlamda evrensel demokrasi ve hukuk kriterlerini karşılayan, yep yeni ve çağdaş bir anayasa bu tür yaklaşımlarla hazırlanamaz.
04.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|