Uzun bir aradan sonra, bu sütunlarla sizlerle olmak çok güzel.
Özlemişim.
Aslında tatil boyunca postacı misali yine “iş”ten ayrı kalamadım. Çalışmadığım günler masamın başındaydım.
Sadece bir hafta boyunca Ilgaz’da kalabildim.
Görünen şu:
Ilgaz adım adım gelişmekle birlikte, hâlâ sımsıkı geleneklerine bağlı.
Özellikle büyük şehirlerde (metropol) kurdukları derneklerle bu gelenekleri yaşatma gayretine girmeleri kayda değer.
Yaren geceleri bunlardan biri.
Bu geceler büyük şehirlerde “öz”ünü kaybetmeden, hatta geleneksel kıyafetlerle sergileniyor.
Sık sık düzenlenen “yaren geceleri”ni kaçırmamanızı, bir fırsatta mutlaka görmenizi tavsiye ederim.
Bir hafta sonu Gökçeyazı Köyü (Kacan Mahallesi) gençler, köy odasında “yaren gecesi” düzenlediklerini bildirdi bize… Ben “yaren gecesi” diyorum, ama onlar bölgesel bir dille “ferfene” diye isimlendiriyor...
Eh, biz de genç(!) olduğumuz için gittik, baş köşeye oturduk... Daha doğrusu oturttular.
“Ağam, paşam” dediklerine bakmayın, yaren gecesinde bir ton sopa yemek işten bile değil. Sert Anadolu oyunları bir anlamda gençlerin gücünü sınadıkları bir alan… Özellikle bir grup halinde arkadan kimin vurduğu belli olmayan “Vızz” oyunu... Üçlü oynanan “bere kapma,” sonra ayak topuğunu vurulan “usta ve çırak” diyalogları… Dahası, güya fakirlere dağıtılan “hak” oyunu… Cömertçe verdiğiniz rakamlar, dönüp size “değnek” olarak iade ediliyor.
Yaren geceleri hem zekâ oyunu, hem güç gösterisi, hem de “eğlencelik.” Televizyonun olmadığı dönemlerde, sadece insan zekâsını arttırmıyor, aynı zamanda “kültür”ünü geliştiriyordu.
Yaren geceleri, insan kaynaşmasının yanı sıra dayanışmayı da hatırlatır. Hatta, sadece köylerde kış mevsimi boyunca köy odalarında toplanan gençler, çeşitli oyunlarla birçok yöresel oyunlar oynar ve eğlence yapar. Gece, sonunda yöresel yemeklerle verilen ziyafetle sona erer. Zamanla bu kural değişmiş. Kışın yapılan yaren geceleri, köylülerin yılda bir kez buluştukları yaz mevsimine taşınır olmuş.
Köylerde yaşanan en önemli faaliyet de kandil geceleri... Kandil gecelerinde helva, gözleme ve çörek yapılarak komşulara dağıtılır. En büyük ziyafet ise, “Kur’ân ziyafeti”dir.
Bir diğer ölmeyen geleneğimiz de, Mevlittir.
Ilgaz da, yakınları vefat edenler fırsat buldukça, büyüklerin anısına “Fatiha ve Yasin” göndermek için “mevlit” düzenler.
Yüzyıllardır bu gelenek Anadolu’da devam etmekte… Türk kültürün sağlam dayanaklarından biri olan mevlit, birliğin, beraberliğin ve hoşgörünün sembolü olarak görülmüş.
Geleneksel yemeklerden pilav ve keşkek, olmazsa olmazlardan. Kimi tatlı vererek çeşitlendirir, kimi de baklava… Tatlı yiyerek, tatlı konuşmak geleneği devam etmekte adeta.
Ekonomik açıdan köyden kente göç edenler, kazandığı parayla köydeki eski evlerini tamir etmekte, bahçelerini ekip biçmekle meşgul… Ancak eskisi gibi tarla ekip biçmek, artık ütopya. Bir hayalden öteye gidemiyor. Çünkü ekecek ne zaman, ne de zemin müsait. Hele de “küresel ısınma” ve kuraklık tehlikesi baş gösterince, kimse suyu boşuna harcamak istemiyor.
Ekonomik açıdan bölge sıkıntılar yaşıyor elbet. Konuştuğumuz insanlar özellikle “yol”dan çok yakınıyor. “Yol”suzluk köylerde bir sıkıntı. Sadece mıcır dökmek yeterli mi? Hatta kimi zaman tehlikeli sonuç meydana getirmiyor değil.
Bana göre, Gökçeyazı Köyü istikametine acil olarak yol yapılması elzem... Kışın yolların kapanma tehlikesi yaşandığı da söyleniyor. Bizden söylemesi… Elçiye zeval olmaz.
Kuraklık tehlikesi baş gösterince, hayvancılık büyük ölçüde zarar görmüş. Büyükbaş hayvancılık azaldığı gibi, küçükbaş hayvancılığı da can çekişmekte. Hatta köy ortamında özlediğimiz tavuk ve horozları görmek neredeyse mümkün değil. Hal böyle olunca, denge bozulmuş ve kenelerin varlığı burada bir tehdit unsuru haline gelmiş. Önceleri “kene” haberlerinin abartıldığını düşünüyordum... Ama bir yakınımıza musallat olunca, durumun vehametini kavradık.
İşte tatil notlarımız bu... Kimi, sahil bölgesinde deniz kıyısıda tatilini geçirir, kimi Ilgaz’ın dingin ve sakin köylerinde.
Diyoruz ki: Ilgaz, Anadolu’nun sen yüce bir dağısın!
04.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|