Süleyman Hayri Bolay’ın tespitlerine göre(*), 1968’den beri Gazali’nin kitapları Türkiye’de en çok satan kitaplar arasında. Amerika’da Mevlânâ’nın kitapları nasıl bestseller ise Türkiye’de de Gazali’nin kitapları demek ki öyle. Ama bunun bazı sebepleri ve esbab-ı mucibesi var! Bu satışları yükselten ve kamçılayan faktörlerden birisi İsmet İnönü’nün bir polemik sözüydü. O sıralarda Demirel başbakan ve muhalefet lideri de İnönü’dür. Aralarında kıyasıya ve amansız bir rekabet ve mücadele vardır. İnönü, Süleyman Demirel’i hırpalamak için meclis kürsüsünde bir laf ediyor ve bu laf daha sonra Gazali’nin eserlerinin satışına etki ediyor.
İsmet İnönü din üzerinden Demirel’e vurmak isterken istemeden de olsa Gazali’nin kitaplarının satışını terviç etmekte ve fikirlerini parlatmaktadır. Kime niyet kime kısmet diye herhalde buna denilir! İnönü diyor ki:
“Süleyman Demirel’i destekleyen 3 sac ayak var. Birisi, Said Nursi, birisi Konya Müftüsü birisi de Gazali...” Galiba bu bir cümlede üç yanlış var. Yani cümlenin tamamı özürlü ve yanlış. Bediüzzaman Said Nursi bilindiği gibi 1960 ihtilali öncesinde Urfa’da vefat ediyor. Belki İnönü, Bediüzzaman Said Nursi diyerek muakkipleri olan Nurcuları veya Nurculuk cereyanını kastetmiş olabilir. Bu cihetle haksız sayılmaz. Bununla birlikte, galiba Konya Müftüsü diyerek zamanın ünlü vaizlerinden Tahir Büyükkörükçü Hoca’yı kastetmiş olmalıdır. Halbuki Tahir Büyükkörükçü o sırada Konya müftüsü olmayıp belki Konya’nın ve onun ötesinde Türkiye’nin tanıdığı vaizlerden birisidir. Üçüncüsü ise İmamı Gazali.
Bunlar İsmet İnönü’nün dine ve diyanete ne kadar uzak ve lakayd olduğunu gösteriyor. Halbuki Konya’da ünlü müfessir Hulasatu’l Beyan sahibi Mehmet Vehbi Efendi’nin oğlu da CHP’nin Konya il başkanıdır. O da İnönü’ye destek veriyor ama nafile. Yani İnönü de kendi cephesinden din adamları devşirmiş. Ama aynı etkiyi göstermemiş. Yıllar sonra CHP’nin Yaşar Nuri Öztürk’ü saflarına katması gibi. Konya’ya gidip gelmeler ve mitingler sırasında Mehmet Vehbi Efendi’nin oğlu başarısızlıklarını soran İnönü’ye şöyle diyor: “Konya, malum-u aliniz, dindar bir muhittir. Burada mitinglerde halka konuşurken dinden diyanetten biraz bahsetmeniz yerinde olur.” İsmet İnönü bu teklifi geri çevirmiyor ve ‘hay hay’ diyor. Gerçekten de bir Konya mitingi sırasında veçh-i mutad üzerine bir konuşma irad ediyor ve kürsüden iniyor. Ama yine dinden diyanetten bir bahis yok. Bunun üzerine hayal kırıklığına uğrayan Vehbi Efendi’nin mahdumu ‘Efendim yine dine atıfta bulunmadınız’ diye serzenişte bulunuyor. Buna bir nevi terslenme de diyebilirsiniz. Bunun üzerine İnönü şöyle diyor: “Hayır dinden bahsettim ya. Görmedin mi, miting sonunda Allah’a ısmarladık dedim ya!” Bu cevap karşısında Mehmet Vehbi Efendi’nin oğlunun ne dediğini bilmiyoruz. Muhtemeldir ki, içinden ‘pes doğrusu’ demiş ola!
***
İsmet İnönü de Gazali’ye takanlardan. Ondan beri Gazali hakkında ileri geri konuşanlar çok. Rıfat Esat da Suriye’de başka bir Gazali vakası yaşatır. Bu, İbni Teymiyye üzerinden bir Gazali vak’asıdır veya örneğidir. 1980 öncesi ve sonrasında İhvan ile Esad rejimi arasında kan davası vardır ve bu kan davası Hama katliamıyla sonuçlanmıştır. İhvan-ı Müslimin Esad ailesiyle hesaplaşmak ve Suriye halkının gözünden düşürmek amacıyla İbni Teymiyye’yi referans verir. Esad ailesi bilindiği gibi Nusayri bir geçmişe veya kökene sahiptir. İbni Teymiyye’nin de Nusayriler aleyhinde bir fetvası vardır ve onları tekfir etmektedir. İhvan-ı Müslimin ise onun bu görüşünü Esad ailesiyle ideolojik savaşın kızıştığı sıralarda seferber ederler ve bu fetvayı bildiri halinde tamim eder ve Suriye genelinde yayarlar. Tabii ki bildiri, Esad ailesinin eline de geçer. Küplere biner. Rıfat Esad, o günlerde ‘Savunma Birlikleri/Seraya ed Difa’ başındadır ve Hama’da hesaplaşmayı veya katliamı da o yönetmiştir. İbni Teymiyye’nin bu fetvasını duyan Rıfat Esad’ın kan beynine sıçrar ve bildiriye karşı bir karşı duyuru yayınlar. Duyuru Amerikan literatüründe ‘Wanted’ olarak bildiğimiz bir tarzdadır. ‘Aranıyor’ ilanıdır. İbni Teymiyye’nin tarihi fetvasına mukabil Rıfat Esat ‘aranıyor’ duyurusunda şunları yazar: “İbni Teymiyye’nin ölüsünü veya dirisini getirene 100 bin Suriye Lirası mükafat verilecektir...”
***
Bin Ladin’in kellesine 25 milyon dolar konulması gibi İbni Teymiyye’nin kellesine de 100 bin Suriye Lirası konulur. Ama Bin Ladin ile İbni Teymiyye’nin farkı; birisinin ölü diğerinin ise hayatta olması veya en azından hayatta ve diri olması ihtimalidir. Bu fetvası sebebiyle İbni Teymiyye eski ülkesinde yeniden şöhret bulduğu gibi Rıfat Esad da alay konusu olmaktan kurtulamaz. Maalesef modern çağda Müslümanlar İsmet İnönü veya Rıfat Esad gibi isimler ve şahsiyetlerle ibtilaya maruz kalmıştır. Halen de öyle olmuyor mu? Şah-ı Nakşibendi ile Abdulkadir Geylani’nin Şam’da buluşmaları gibi haberlere rastlanırken bazen de hac mevsiminde gazeteler, ‘Bu yıl da hac kurban bayramına rastladı’ gibi haberler yapabiliyor ve başlıklar atabiliyorlar. Bazıları da Aksaray’dan hacı notları kaleme alabiliyor.
*İslami Araştırmalar dergisi XIII/3-4, s: 538/539
10.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|