Bahri Bey:
* “Seferî imamın arkasında namaz kılan mukîm kimseler, imamın selâmından sonra namaza devam ederlerken kıraat yaparlar mı?”
Seferî kimseler imam olabilirler ve seferî olmayan kimselere namaz kıldırabilirler. Seferî imamlar, dört rek’âtli olmayan sabah ve akşam namazlarını kısaltmazlar. Burada bir problem yoktur. Cemaat, mukim olsun, seferî olsun bu namazlarda imama eksiksiz uyar.
Fakat dört rek’âtlı öğle, ikindi ve yatsı namazının farzlarını kıldırmak üzere, seferî bir kişi, mukîm cemaate imam olacaksa, şu hususlara dikkat edilmelidir:
1-Cemaat bilgilendirilmeli, karışıklığa meydan verilmemelidir. Varsa, seferî olmayan bir imam namazı kıldırmalı; yoksa, seferî imam namaza durmazdan önce kendisinin seferî olduğunu, ikinci rek’âtten sonra kendisinin selâm vereceğini, geri kalan iki rek’âti cemaatin kendiliklerinden tamamlamaları gerektiğini cemaate hatırlatmalıdır.
2-Seferî imam ikinci rek’atte kendisi selâm verir, cemaatten seferî olanlar da selâm verir. Cemaatten mukîm olanlar ise, selâm vermeksizin kalkarlar ve kalan iki rek’ati kendileri tamamlarlar. Namazın ilk iki rek’âti imamla kılınmış ve farz okuyuş yerine getirilmiştir. Bundan dolayı son iki rek’âti tamamlamak için kalkan kişiler artık kıraat yapmazlar, yani fâtihâ sûresini okumazlar, bir süre ayakta bir şey okumaksızın dururlar, sonra rükû ve secde yaparak namazlarını tamamlarlar.
Böyle kalan iki rek’âti kendileri tamamlayan mukîm kişiler, lâhik hükümlerini uygulamış olmaktadırlar. Bilindiği gibi, cemaatle namaz kılarken uyku, dalgınlık veya abdesti bozucu her hangi bir nedenle namazdan ayrılan kimseye “lâhik” denmektedir. İmama uyan birisi her hangi bir nedenle abdestini bozsa, namazdan ayrılır, namaza zıt bir şey yapmadan, hiçbir şeyle meşgul olmadan, dünya kelâmı konuşmadan gider, abdestini tekrar alır ve gelir imama ulaştığı yerden yeniden uyar. Böyle birisi, imamla birlikte selâm vermez, kalkar ve kılamadığı rek’âtleri kendisi kaza eder. Fakat ayakta okuyuş yapmaz. Yani fâtiha ve zamm-ı sûre okumaz. Bir süre ayakta durur, sonra rüku ve secde yapar ve böylece namazını tamamlar.
***
Ali Bey:
*“Ehl-i îmân ile ehl-i küfrün saflarının bu zamanda birbirine karışık olması nedendir? Fayda ve zararı nelerdir?”
Bu dünya imtihan yeridir. Bu imtihan yurdunda her an, her yerde, herkesle karşılaşmamız mümkündür. Müslüman, kimle karşılaşırsa karşılaşsın, sahip olduğu iyilikler ve yaşadığı doğrular hususunda başkasını aydınlatır, insanlara iyi örnek olur, başkasının kötülüklerini ise almaz. Kur’ân’ın ısrarla vurguladığı emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker, yani iyiliği emretmek ve kötülükten alı koymak görevini böyle zamanlarda daha titizlikle yapar. Önce yaşayışıyla, sonra sözleriyle doğruluğu önerir, iyiliği tavsiye eder, hakkı anlatır ve Cenab-ı Hakkın emirlerini yumuşak bir üslupla tebliğ eder.
Saflar asıl âhirette ayrışacaktır. Mahşerden sonra Cennet ve Cehennem’in teşekkülü ehl-i îmân ile ehl-i küfür arasını ebediyen ayıracaktır. Fakat bunu bu dünyada beklemek imtihan sırrına uygun düşmez. Bilhassa, yalan ile doğrunun, iyi ile kötünün iç içe geçtiği, ‘aynı dükkânda satılır olduğu’ şu âhir zamanda... Bunlar, hep imtihan dünyasının gerekleridir. Ehl-i iman olarak bize düşen, safların oldukça karıştığı şu zamanda, safımızı doğru belirlemektir.
10.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|