Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün son Washington ziyaretini değerlendiren bir Türk diplomat şu yorumu yapmış:
“Havayı olumsuz gördüm. Rice sahip çıkıyor, ama onun dışında her yerde Türk-Amerikan dostluğunun sorgulandığını işittim.” (Yasemin Çongar, Milliyet, 10.7.06)
Bu yorum, Washington’un Türk hükümetiyle ilişkisini tamamen koparmasa dahi Gül üzerinden tek kanala indirdiği yolundaki kanaati bir defa daha teyid eder nitelikte.
Ve işin ilginç tarafı; Gül’le açık tutulan diyalog kanalını da abartmıyor ABD tarafı.
Söz gelişi, Gül’ü on gün arayla iki kez Tahran’a götüren “dinamizm” için Amerikan Dışişlerinin üst düzey yetkililerinden Matthew Bryza, “Türkiye’nin de katkısı olabilir, ama uluslararası topluluk tarafından kullanılan esas kanal Solana-Laricani kanalıdır” diyor (Milliyet, 2.7.06).
Gül, Ankara’dan Şam’a yapılan ziyaretleri ve Hamas’la kurdukları diyalogu ABD tarafının da teşvik ettiğini söylüyor, ancak neoconların bu konulardaki duruşunda en küçük bir yumuşama yok.
Bu cenahın önde gelen isimlerinden Richard Perle’ün, Şam ve Hamas’la diyalogu “Bunlar bana yapıcı gelmiyor” diye eleştirmesi (Milliyet, 1.7.06) bu tavrın son örneği.
Neoconların muhalefetine rağmen Rice’ın ağırlığını koyması sonucu Gül’le devam ettirilen diyalogun ise, ortak vizyon belgesinde kayda bağlanan sınırları ve Türkiye’ye yüklediği hayli ağır sorumluluklar söz konusu.
Bunların ilginç bir açılımını, Ankara’da görevliyken ciddî krizlere yol açmış olan eski Büyükelçi Eric Edelman’ın, Yeni Asya’da “ABD’ye Atatürk, İnönü ve Özal gibi ortaklar lâzım” başlığıyla özetlenen konuşması için (21.6.06), Dışişleri Bakan Yardımcısı Dan Fried’ın yaptığı yorumda görmekteyiz.
Fried’a göre, “Harikaydı” dediği bu konuşma “Türkiye’nin şu anda bir sonraki büyük adımı atma aşamasına geldiğini ve bunun M. Kemal Paşanın ya da Özal’ın attığı adımlara benzer bir stratejik önem taşıdığını ima ediyor.” (Ali H. Aslan, Zaman, 5.7.06)
Amerikan Dışişleri, Türkiye’den hangi konuda nasıl bir büyük adım bekliyor acaba?
Peki, beklenen bu adımın, Atatürk devrimlerini referans alan, Atatürk haricinde yalnızca İnönü ve Özal’ın örnek gösterildiği, Menderes, Bayar, Demirel isimlerinin “çizildiği” bir zemine oturtulmasının anlamı ne?
Bu işaretler, “Kemalizm kartı” söz konusu olduğunda, şu anki Amerikan yönetiminin “şahinler” veya “güvercinler” ayrımı gözetmeksizin, tamamen aynı fikir ve yaklaşımı paylaştığını ve Türkiye’nin yine bu cendereye hapsedilmek istendiğini düşündürüyor.
Fried, “Demokratik sistemin bize verdiği hükümetlerle çalışmaktan çok mutluyuz. AKP ile de çalışıyoruz, bunu çok da işbirliği içinde yapıyoruz” derken, AKP’yi devirmeye çalıştıkları iddialarını “aptalca ve saçmalık” olarak niteliyor; ama “Bir gün gelecek, AKP seçimi kazanamayacak” diye de ilâve ediyor.
Bakalım, bu işin sonu nereye varacak?
13.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|