Tiyatro sanatçısı Hakan Bozkurt’un, “Hayatın provası yoktur” gelişim seminerleri, insanları pozitif düşünmeye ve olumlu bakış açısıyla, hayatı sevmeye teşvik ediyor. Güldürü içinde ince mesajlarını ve tonton yapısının bütün espritüel çabasıyla insanları hem dinlendiriyor, hem de yaklaşımlarını gözden geçirmeye sevk ediyor.
Bir sohbetimizde, “Hayatın provası yoktur’ yerine, acaba ‘Hayatın kendisi vardır’ desek, daha pozitif bir mesaj yüklemiş olmaz mıyız” dedim. Öneri, hoşuna gitmişti. Bu vesileyle rahmetli Sakıp Sabancı’nın, Hakan Bozkurt’un “Hayatın provası yoktur” mesajı ile paralel, her anınızın hesabı ve sonuçları vardır, onu tekrarlayamazsınız anlamında, “Hayat tek rauntluktur” sözü hatırıma gelmişti. Burada olumlu takviye anlamında, “Hayatın kendisi vardır” üzerinde durmak istiyorum.
Hayatın kendisi, varoluştur. Diriliştir. Can ve canan emareleridir. Sevgi kaynaklarının birbirini beslediği, düşünce tomurcuklarının açtığı, çekirdeklerin inkişaf yolculuğuna çıktığı, varlıkların kendini okuttuğu bir iksirdir.
Hayat, kendisidir. Başkası ile kıyaslanamaz. Her ruh, bir bedende yaşatır o mucizevî yaratılışı. Bizzat sevilen bir sorumluluktur hayat. Bediüzzaman, hayatı, bir faaliyet olarak tanımlar. Enerji katmanları hayatın misafiridirler. Lezzetin tadımlık şuuru ve yaşamanın nurlu hazzı, hayatın cilveleri ve hikmeti olarak bize okunur.
Hayat, mutluluğu besleyen bir anaçtır. Bir koydur. Sükûnetin devamı, huzurun ekseni, hayatla buluşur.
Beş duyumuzun göstergesi hayattır. Hissetmenin kontrol edilemez kimyası, görmenin ufuk açan sonsuzluğu ve işitmenin tedaiyi canlandıran algıları, bir vücudun hayat makinesinin çalışan aksamlarıdır.
Olumlu hayat, âlemin misk-i amberi Rehber Zât’la taçlanır. Ona yakınlıkla başlayan gül tadında koklamanın huzur veren daimiliğinde saklanan idrak, hayata en sadık arkadaştır.
Dimağımızın tat alma zevki, midemizin keyifli ikramlara hazır bekleyişi, salgıların iç sistemi uyarıcı ve teşvik edici işleyişi, kâinat sofrasında ağırlanışıdır. Bu aziz dostluğun ve muhabbet sofralarının cisimleşen mutluluğu, hayat yüklenmiş bedende yaşanır.
Ruh hepsinin enerjisi ve sinerjisi olmaya devam eder. İç âlemin galeyana getirdiği seyr-ü sefer halleri, yerden uzaya, oradan galaksilere ve samanyoluna uzanan bir tasavvurun kilometre taşlarını döşer. Hayat, kâinatın kucağında kendini seyreder.
Ne demiştik?
Hayatın kendisi vardır. Doğrusu bu. Hep olumlu eklerden gidebiliriz. Hep pozitiflerimizi, yani varlıkları, var olanları söyleyebiliriz. Hayat bize bahşedilmiş bir nimet. Elbette ki provası olmayacak kadar ince mizanlarla, hikmet eliyle dokunmuş bir yaratılışın eseri ve değişmez gerçeğidir.
Prova, yetersizlik ve tekâmül zincirini tamamlama tekrarıdır. Birden ve aniden en mükemmeli yapamamaktan kaynaklanan bir tamamlayıcı süreçtir. Halbuki hayat için böyle bir şey söz konusu değildir.
Her şey Kadir-i Külli Şeyin takdir ve tasarrufu ile sanatça ve mizanca en güzel şekilde tasvir edilmiş ve “Ol” emriyle vücuda gelmiştir.
Buna uygun provasız bir kalitenin hayatımıza işlemesi ve yaşayışımızı buna göre tanzim etme iradesi, geri dönülmez hataları ve telafi edilmez yanlışları önceden görmemizi sağlayacaktır.
***
Fizyolojimizi, dış görünüşümüzü, jest ve mimiklerimizi, ifade ve hitap biçimimizi doğru kullanmak, imaj ve görüntü estetiğine önem verip, buna uygun eğitimler almayı, “Dış yatırım” olarak değerlendirmek gerekir. Tabiri caizse, bunlar; kaporta düzeltme ve makyaj işidir. Esasın yerine geçemeyeceği gibi, zahiri dünyanın yanıltıcı eğitim ve disiplinleriyle elde edilmiş sempati rolleri de sağlıklı değildir. Bunlar gereklidir elbette. Ne için gerekli olduğu ile anlam kazanırlar.
Neden dış görünüş? Neden kendimize itina? Neden şekil ve şart uyumu?
Bütün bu soruların cevabı, zarf mazrufla değer kazandığı zaman anlamlıdır. Kaporta, güçlü bir motor için kıymet ifade eder. Dış etki, iç etkiye hizmet etmek şartıyla niyetin samimi tezahürüne mazhardır. Bu anlamda hayatın kendisi, fıtrattır. Yaratılış kanunudur. En doğru ve davranışın ambalajını düzenlemek ve dışına itina göstermek ihlâsın şifrelerini verir.
Bu nazarla baktığımızda, siret mi, suret mi tercihi yerine, ya da içyapı mı, dış yapı mı takası yerine, iç âlemimizin samimiyetini yansıtan ve bunu takdim ederken de almamız gereken usul eğitimleri ve bilmemiz gereken bireyin gelişimi önem arz eder.
İçi dökülmüş bir binanın dış cephe estetiği yeterli olmadığı gibi, içi sağlam bir binanın merdivensiz ve girilmez hali de maksada hizmet etmeyen bir eksikliktir.
Batın zahiri, iç dışı, akıl kalbi, ruh bedeni, vicdan yaşayışı hikmetle yoğurdukça, huzur abidesi kendini her şekliyle okutur ve bir birini tamamlar.
Bu sonuç, provasız hayat gerçeğidir.
13.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|