Allah’ın ezeli olan Kelâm sıfatından gelen Kur’ân ve âyetleri, Kelâmullah’tır; bitmez tükenmez bir hazinedir. Beşer sözü gibi, özel bir fıtrata, özel bir zamana, hususî bir mesleğe veya meşrebe bakmıyor. Çünkü, Kelâm-ı İlâhî ve âyetler geneldir. Zaman şeridine takılan asırların arkasında bulunan bütün beşerî tabakalara, milletlere, sınıflara, mesleklere, meşreplere, bölgelere, coğrafyalara, zevklere, renklere, mizaçlara hitap ediyor. Herkesin sorularına cevap veriyor; her türlü ihtiyaçlarını karşılıyor. Bundan dolayıdır ki, mânâsı umûmî, küllî/genel ve bütün asırları tarayarak kucaklar. Bütün ilimleri kaplayarak onlara menfez açar.
Kur’ân, İlâhî bir kelâm olduğu için, sûrelerin başındaki “huruf-u mukattaa” gibi İlâhî şifreleri de vardır. Hattâ, herbir Kur’ân harfi, bir hakikat hazinesi hükmüne geçer; bazen birtek harf, bir sayfa kadar hakikatleri ders verir.1 Ki, harf ilmi âlimleri, Kur’ân’ın herbir harfinden bir sayfa kadar eser meydana getirdiklerini söylerler.2
Çünkü, beyanı mu’cize olan Kur’ân, anlaşılan mânâ ve mefhumlarıyla, açık mânâlarıyla gerçekleri ifâde ettiği gibi; üslûplarıyla, bütünüyle pek çok sembol ve işâretlerle dahi ifâde ediyor. Herbir âyetin çok mânâ tabakaları var. Kur’ân, ilmi muhitten geldiği için, bütün mânâları murad olabilir. İnsan küçük, basit fikri ve şahsî iradesiyle olan kelâmlar gibi bir iki mânâyla sınırlı değildir.3 Bu sırdandır ki, Kur’ân, 15 asırdan beri tefsir edilmektedir. Sahanın uzmanları, Kur’ân’ın 350 bin tefsirinin yapıldığını beyan eder. Yine de, Kur’ân’ın hakikatleri, sırları, şifreleri tam olarak çözülebilmiş değildir. Bu Kur’ân’ın anlaşılmaz bir muamma, zor bir kelâm olmasından değil, her asrı, her devri, her meslek ve meşrebi doyuracak mu’cize olmasındandır. Zaman değişikçe, ilimler geliştikçe, insanlığın ihtiyacı arttıkça, ondan yeni yeni ilimler, hakikatler keşfedilmektedir. Zîrâ, Kur’ân, bâzân ibrikte, hattâ bir damlada deryayı gösterir.
Nasıl ki, “kevnî/fıtri/oluşsal” bir âyeti, bir kudret mucizesi olan hücrenin, ondan da küçük parça atomun içine girildikçe, pek çok mânâlar açılmıştır. Atomun inceliğine daldıkça, derinliğine ulaştıkça mânâ içinde mânâ ortaya çıkıyor. Teşriî veya Kelâmî mucize olan Kur’ân âyetleri de böyledir. Okudukça, tefekkür ettikçe, düşündükçe, ilim ilerledikçe, derinliğine daldıkça mânâ içinde mânâ, sır içinde sır ortaya çıkmar. Tıpkı, denizlerin derinliklerindeki ince-mercan ve yakutlar gibi...
Dipnotlar:
1. Mektubât, s. 382; 2. Sözler, s. 407
13.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|