Yokluk karanlıklarından kurtulup varlık nimetine kavuşmak; bir cansız, bir bitki, bir hayvan olmayıp insanlık mertebesine yükselmek konusunda hiçbir gayretimiz olmadı. İman ve İslâma kavuşma da öyle değil mi? Bu konuda da niyet, rıza, memnuniyet, irademizi yönlendirmekten öte birşey yok elimizde.
İnsan diyebilir ki, “Bak, ben şunlara şunlara sahibim. Şöylesine meziyetlerim var. Şu şu konularda üzerime yok.”
On Sekizinci Söz’de bu minvalde söylenen sözlere, “Deme ki, halk içinde ben intihap edildim [seçildim]. Bu meyveler benim ile gösteriliyor; demek bir meziyetim var” denildikten sonra nefis şöyle susturulur: “Hayır, hâşâ, belki herkesten evvel sana verildi. Çünkü herkesten ziyade sen müflis ve muhtaç ve müteellim olduğundan, en evvel senin eline verildi.”1
Demek sahip olduğumuz nimetler birer ihsan-ı İlâhîden başka birşey değil. İhtiyacımıza binâen verilmiş.
Kimbilir belki de rahmet-i İlâhiyenin hoşuna giden güzel, hoş bir yanımız oldu da Cenâb-ı Hak o nimeti bize ihsan etti.
Ali Beyin mazisine baktığınızda inançsız, ateist, bir o kadar da kavgacı, şirret, ayık gezmeyen biriyle karşılaşıyorsunuz. “Bundan adam olmaz!” deyip geçersiniz. Ama bir gün yattığında rüyasında dünyada emsâlini görmediği nuranî zatların kendisine iltifat ve hürmette bulunduklarını görür Ali Bey. “Ben kimim ki bana böyle hürmet gösterilsin!” der, aldırış etmez, önemsemez. Ama rüyayı üç gece peşpeşe görünce, uyanır gaflet uykusundan. “Yaratanım beni seviyor. Bense ne yapıyorum?” demekten kendini alamaz. “Kalk hanım,” der “İbadete başlıyoruz.”
Ali Bey kendini Allah yoluna o kadar verir ki, “Cemaatle kılmadığım namazları namaz saymam” diyecek noktaya gelir. “Aman Allah’ım, önceden ayak kokuları var diye secdeye varmaktan çekindiğim halılar var ya onları yalayasım geliyor. Her şey hoş, her şey güzel. Allah’ın kulu olmak, kullukta bulunmak ise hepsinden güzel” der.
Kimbilir Ali Beyin mazisinde onu o noktaya yönelten neler vardı? Sarhoş Bişr-i Hafî’yi yükselten sır çamurlar arasında gördüğü Besmele-i Şerifi çamurdan alıp temizleyip rafta uygun bir yere itinayla yerleştirmesi değil miydi? “Bundan birşey olmaz. Ateistin, sarhoşun, biri” diye kesip atma yerine, sonunu, daha önemlisi sonumuzu görmeli. Başkaları yerine kendimize baksak, övünme, gururlanma yerine, “Acaba kulluğum kabul edildi mi?” diye düşünsek, hele hele “Ne kadar kullukta bulunsak geçmişte aldığımız nimetlerin şükrü için” diyebilsek daha isabetli hareket etmiş olacağız.
Kısaca akibet önemli.
Dipnotlar: 1- Sözler, s. 210.
27.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|