12 Eylül öncesinin Genelkurmay Başkanı, geleceğin Konsey Başkanı ve yine geleceğin, anayasaya iliştirilmiş ek geçici maddesi ile “7. Cumhurbaşkanı” Kenan Evren; tartışmayı da beraberinde getiren yeni bir söylemde bulundu.
Namı diğer “Netekim Paşa,” Türkiye’nin “eyalet sistemine geçmesini istemiş, merkezî yapının problemleri arttırdığını belirtmiş, Kürtlere eşit davranıldığında ortamın yumuşayacağına” dair sözler sarf etmişti.
Bu sözlerin sahibi, eski bir darbeci, 12 Eylül askerî darbesinin bir numaralı ismi. Ayrıca Doğu ve Güneydoğuda 12 Eylül sonrası “vatandaş Türkçe konuş” afişlerini kamu binalarına asarak Kürtçeyi yasaklayan bir dönemin etkin ismi…
Aynı zamanda “ülkeyi terörden kurtarmak” için ihtilâl yaptıklarını söyleyen ve kan gölünün bugüne kadar binlerce can daha almasına mani olacak hiçbir tedbiri başaramayan, baskıcı sürecin devlet başkanı.
“Ülke elden gidiyor” diye anayasayı rafa kaldırıp, parlamentoyu kapatıp, siyasî liderlere ve yönetim kadrosuna 10 yıllık yasak koyan ve “tencereyi pislettiler” gibi ağır ve yaralayıcı sözlerle önceki dönemleri karalayan biri…
Aradan yıllar geçti. Darbe yapalı 27 yıl oldu. Cumhurbaşkanlığı biteli 18 yıl oldu. Bu arada emekli oldu. Ressamlığa soyundu. Aynı zamanda “nü” resimler yaparak sözde “san'at” icra etti. Türkiye’ye bıraktığı kötü resmi, kendince yaptığı resimlerle telâfi etmeyi denedi belki de!
Fakat sonuç değişmiyor. Kendine has, muhakemesi zayıf ve kurgusu başkasından alınma beyan ve sözleri ile her zaman sathiliğini ve inandırıcı olmayan özelliğini korudu.
Türkiye, böyle bir profile darbe sonrası dokuz yıl emanet edilmeyi hak etti mi? En verimli ve planlı olması gereken 70’li yılların askerî muhtıra ve gizli-açık darbelerle siyasetin bölünmesinden kaynaklanan zaafiyetle birlikte, bir bunalıma sürüklenmesi yetmiyormuş gibi, 80’li yılların da darbelerin gölgesinde geçmesi, çok ağır bir yük devretmiştir! Hâlâ onun ceremesini çekiyoruz!
Zaman, herkes gibi askeri de, siyasetçiyi de öğüttü. Demokrasiye kastedenleri de mahcup etti. Darbelerin çağdaş versiyonu 28 Şubat bile sahipsiz kaldığına göre, böyle karanlık ve kanun dışı yollara kimsenin tevessül etmeyeceğini ümit ediyorum.
AB süreci, güneydoğu meselesi, Irak savaşı, ülke içinde çalkantılarla birlikte artan müzakere ve tartışma ortamı gün geçtikçe renkleniyor ve şok etkisi yapmaya devam ediyor. Bugüne kadar toplumu, meşrûiyet zeminini ve ortak değerleri negatif yönde şoke edenler, şimdilerde zihin harakirisine maruz kalmış gibi kendilerini ve çevrelerini şoke ediyorlar.
İpe sapa gelmez binlerce beyana sessiz kalan Evren, şimdilerde savcılık soruşturmasına uğruyor. Acaba darbeyi açıkça övdüğü ve “şartlar oluşursa tekrar yaparım” dediğinde neden hakim güçlerin sesi çıkmadı. İlk defa bir soruşturmaya, bir darbecinin maruz kalması güzel bir başlangıç, ancak keşke demokratikleşmeye açık kendinden sudur etmiş bir beyandan dolayı değil de, suç teşkil eden fiillerinden dolayı sorgulansaydı.
Hiçbir yönüyle tasvip etmemiz mümkün olmayan Kenan Evren’in, son demeçleri tartışmaya değerdir. Doğrudur demiyorum ancak analize ve değerlendirmeye muhtaçtır.
Prens Sabahattin zamanından beri “adem-i merkeziyet” kavramı tartışılmaktadır. Yani Osmanlı döneminin de sıcak konusu olmuştur. Bediüzzaman’ın bu konuya ilke olabilecek görüşü daha bütünleştirici ve aynı zamanda rahatlatıcıdır. Merkezileştirip işin içinden çıkılmaz bir denetim ve kontrol ne kadar sıkıcı gelip, tepki topluyorsa, benzer şekilde ayrıştırıcı bir nitelik taşıyana, bağımsızlaştırıcı tutumlar sergilemek yanlıştır.
Bediüzzaman, “muhtariyet”e dönüşmeyen, ayırıcılık doğurmayan bir çizgide adem-i merkeziyetten yanadır. Bu anlamda, İdarî adem-i merkeziyetin öncelikle uygulanması gerekir. Siyasî bütünlüğün ise demokratik bir devlet profilinde korunması şarttır.
Hassas ve tek taraflı çözümün yetmediği bu açılımlar ve tartışmalar, her halükârda söz sahibinin geçmişinden bağımsız mütalâaya değerdir. Bürokrasinin azaltılması, yerel yönetimler yasasıyla getirilen rahatlamanın daha dinamik ve etkin yerinde yönetimlerle desteklenmesi problemleri çözecektir. Bölgesel kalkınma modelleri ve yerel yöneticilere sağlanacak inisiyatif ve hızlı karar alma mekanizmaları, toplumu rahatlatacaktır.
Beklenmeyen insanlar bile eyalet lâfı ediyorlarsa, bunun doğru tercümesi ve çözümü; tartışmanın makul zemininin uzun süredir ihmal edildiği, katı bir rejim müdafiliği ile de problemlerin çözülemediğinin göstergesidir.
06.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|