Ayasofya, bütün dünyanın ilgi odağı olmaya devam ediyor. İstanbul’un fethiyle birlikte camiye çevrilen ve ‘fethi mübin’in sembolü olan Ayasofya, bilindiği üzere 1934 yılında ‘müze’ye çevrilmişti.
Osmanlı tarihi üzerinde yaptığı çalışmalarıyla tanınan hukuk tarihçisi Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, son dönemlerde Ayasofya üzerine yoğunlaşmış görünüyor. “Üç Devirde Bir Mabed Ayasofya” isimli geniş hacimli eserden (büyük boy, 894 sayfa) sonra, bu eserin öteti mahiyetinde “Kiliseden Camiye Ayasofya Camii” isimli eseri (dergi boyu, 528 sayfa) yayınlandı.
Doç. Dr. Said Öztürk ve Yaşar Baş ile birlikte hazırladığı eserin tanıtımı için düzenlenen toplantıda Akgündüz’ü dinleme imkânı bulduk. Topkapı Eresin Otel’de gerçekleştirilen tanitim toplantısı, “Ayasofya yeniden ibadete mi açılıyor?” şeklindeki yayınlara da bir bakına cevap teşkil etti.
Prof. Dr. Akgündüz, Rotterdan İslâm Üniversitesi Rektörlüğü görevi gereği 5 yıldır Avrupa’da (Hollanda) yaşıyor. Ayasofya ile ilgili tartışmaların Avrupa’da da devam ettiğini, hatta Ayasofya’yı yeniden kilisiye dönüştürüp, Ortodoksluğun merekezi yapma gayretleri olduğuna dikkat çekti. Ancak, Ayasofya’nın yeniden kilise olması gibi bir ihtimalin mümkün olmadığına işaret eden Akgündüz, aklı başında Avrupalı politikacıların da Ayasofya’nın ‘ibadete açılması’na karşı çıkmadığını hatırlattı. İsmini vermek istemediği bir Avrupalı politikacının, “Ben Sultanahmet Camiini gezdim. Çok güzel, bakımlı ve temiz. Ayasofya ‘Müze’si ise bakımsız, adeta çürüyor. Bu bakımdan Ayasofya’nın cami olmasını ve Sultanahmet Camii gibi temiz olması daha iyidir” dediğini aktardı. Palitikacının ismini vermemesini de, böyle bir durumda Avrupa’daki politikacının ciddî zarar görebileceği gerekçesiyle izah etti.
TBMM’de komisyonlarda kabul edilen ve Genel Kurul’a gelmesi beklenen ‘Vakıflar Kanunu’nda ciddî yanlışlar olduğuna da işaret eden Akgündüz, “Buna rağmen kanun kabul edilse bile Ayasofya açısından bir tehlike yoktur. Çünkü Ayasofya’nın ‘Müslüman/İslâm eseri’ olduğuna delil olan çok sayıda belge elimizderdir. Ayasofya’yı ‘eskiden kiliseydi gerekçesiyle yeniden kiliseye çevirmeye çalışmak; İstanbul eskiden Bizans’a aitti, yeniden Bizans’ın olsun’ demekten farksızdır. Böyle bir şeyin olması da mümkün değildir” şeklinde konuştu.
Gazetelerde çıkan bir haber (Sabah, 4 Temmuz 2006) sebebiyle, Ayasofya’nın ‘Hünkâr Mahfili’nin ibadete kapatılma kampanyası açılmasını da değerlendiren Akgündüz, “Bu haber üzerine oradaki ‘levha’ kaldırılmış ve geri adım atılmışsa çok büyük yanlışlık yapılmış demektir. Doğruları savunmaktan vazgeçmemek lazım” dedi.
Avrupa’da da Ayasofya ile ilgili sorularla karşılaştığını hatırlatan Akgündüz, “Her defasında doğruları dile gitiriyoruz. Katıldığımız bir TV programında sürekli ‘Ayasofya Camii’ tabirini kullanıyordum. Balkanlardan bir dinleyici telefonla programa katılarak, “Biz ‘Ayasofya Camii diye bir yer bilmiyoruz. Onun adı, Fethiye Camiidir’ dedi. Sonra araştırdım, gerçekten de bütün Balkanlarda Ayasofya’nın adı Fethiye Camii olarak biliniyor. Ayasofya fethin sembolüdür. Bu nokta da unutulmaması gerekir” şeklinde konuşdu.
Evet, Ayasofya ile ilgili olarak hazırlanan eser gerçekten bir emek mahsulü. Emeği geçenleri bu vesile ile tekrar tebrik ederken, fethin sembolünün ibadete açılmasının bir vecibe ve Fatih’e karşı bir borç olduğunu hatırlatmak isteriz.
Son olarak Arif Nihat Asya’ya kulak verelim:
Beş vakit loşluğunda saf saftık
Davetin vardı dün ezanlarda
Seni ey mabedim utansınlar
Kapayanlar da, açmayanlar da!
12.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|