Bu da başka bir Yusuf. Yusuf İslâm’ın ötekisi. O da Yusuf İslâm gibi Rum ve Ortodoks kökenli bir aileye mensup. O da bir kaza sonrası aynen Yusuf İslâm gibi Müslüman olmuş. Ama biraz daha erken yaşlarında. Tam onyedisinde. Bununla birlikte bu Yusuf başka bir Yusuf. Yusuf İslâm ile beraber olduğu noktalar burada bitiyor. Problemli bir usluba ve söyleme sahip. Batı Müslümanları arasında tefritçi bir çizgiyi temsil ediyor. İfratçı Hizbu’t-tahrir veya Muhacirun hareketinin tam tersi tefritçi bir çizgi.
Sözgelimi Amerika’daki siyahların bir zamanlar özlemleri olan Afrika’ya dönüş gibi Ömer Bekri de Batı’daki Müslümanların İslâm dünyasına dönmesi gerektiğini vazediyordu. Hamza Yusuf ise ona bir tepki olarak ‘Batı’dan nefret ediyorsan bir İslâm ülkesine göç’ diyor. Hamza Yusuf, Ömer Bekri’nin tam zıddı bir kişilik. Biri ifrat diğeri tefrit. Onunkisi de başka bir problemli yaklaşım.
Şeyh Ubayyad gibi gelenekçi bir çizgiyi temsil ediyor ve bütün Müslümanları bu çizgiye davet ediyor. Aslında İslâmî anlayışı gelenekçi veya modernist diye ayırmak veya kalıba sokmak özünde yanlış bir tutum ve yaklaşımdır. Hem gelenekçiler hem de modernistler hatadan masun değil. Hepsinin kendisine göre yanlışları var. Dolayısıyla modern çizgiye karşı gelenekçi bir çizgiye çağırmak da aynı oranda yanıltıcı ve illetli bir tutumdur. Hakikat kalıplara sığmaz ve onun tabiatı dinamik ve esnektir. Burada belki de daha fazla vurgulanması gereken gelenekçi çizgi değil bilakis İslâmin özünü temsil eden maneviyatı öne çıkarmak olmalıdır.
İslâmın gücü manevi özünde. Bunda şüphe yok. Bununla birlikte Şeyh Nazım veya damadı Hişam Kabbani gibi ‘Pentagon’da radikallerin panzehiri biziz’ şeklinde efelenmeler veya böbürlenmeler İslâmın hiçbir şeyini temsil etmiyor. Şeyh Nazım ve Hişam Kabbani’nin İslâm Kerimov’la yanyana çekilmiş fotoğrafları da öyle. Hamza Yusuf da Bush’un akıl hocalığı yapmış. Kendisini kadimci olarak takdim etmesine rağmen ben onda bambaşka bir hava sezdim.
***
Avrupa Müslümanları toplantısının en renkli siması oydu. Kıpır kıpırdı ve yerinde duramıyordu. Ama uzaktan baktığınızda portre olarak biraz Lenin’i biraz da nefret ettiği çizginin en uç temsilcilerinden Musa Carullah’ı andırıyordu. Aslında Hamza Yusuf’un kadimciliği ile Musa Carullah’ın ceditciliği arasında söylem farkı olsa da tavır farkı yok. Dön dolaş aynı potada buluşuyorlar.
Muhammed Abduh ile Lord Cromer ilişkisi bugün bir örneğini Bush ve Hamza Yusuf ilişkisinde yaşıyor. Ama Hamza Yusuf’a bakarsanız o bir gelenekçi? Peki nasıl oluyor? Dolayısıyla söylemde bir problem var. Ayinesi iştir kişinin, sözüne bakılmaz. Gelenekçilik Bush’a ram olmak mıdır? Sonra bugünden kopuk bir gelenek olmayacağı gibi gelenekten kopuk bir modernlik de olamaz.
Burada seçici olmak lazım. Her kadim kıdeminden dolayı değil, zamanüstü doğruluğundan ve kalıcılığından dolayı benimsenir. Her cedit veya yeni de yeniliğinden dolayı değil doğruluğundan veya faydalı olmasından dolayı ihtiyar edilir. Hakikat ne yenilikçilerin ne de kadimcilerin tekelindedir ve bu tartışma beyhude bir tartışmadır. Bunun tarafı olmak da peşinen hatalı bir yola girmektir. Ve Hamza Yusuf da bunu yapmaktadır.
***
Bu itibarla, Hamza Yusuf problemli bir söyleme sahip bulunuyor. Bu yönünü ortaya koyan noktalardan birisi de aynen neoconların sözlerini benimsemesidir. Bir defasında onların kavramlarıyla ‘The worst enemies of Islâm are from within’ demiştir. Yani, “İslâmın en kötü düşmanları kendi içindedir...”
Bu söz doğru olmakla birlikte konjonktürel yanlışlardan birisidir. Amerikalıların deyimiyle bu siyaseten yanlıştır. Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Saadet Partisi’nin Çağlayan’daki Filistin mitingini eleştirmesi gibi. Bu eleştiri özünde doğru olmakla birlikte konjonktürel olarak yanlıştır. Zamansız kullanılan bir doğrudur. Bu da maksada zarar verir. Hazreti Ali’nin ‘Allah’dan başka hakem yoktur’ sözünü ‘batıl için kullanılan hak bir söz’ olarak nitelendirmesi gibi.
Hamza Yusuf, neoconların sözünü yine onlara karşı kullansa ve ‘Batı’nın en büyük düşmanları yine Batı içinde gizlidir’ deseydi bu hem hakikaten hem de siyaseten ve konjonktürel olarak da doğru olacaktı. Doğru olsa bile kimin söylediği, ne zaman ve niçin söylediği de önemlidir ve bunlar doğrunun manipülatif veya doğru bir şekilde kullanılıp kullanılmadığının kriterleridir.
Yeri geldikçe bir fenomen olarak Hamza Yusuf’u değerlendirmeye devam edelim.
12.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|