Temmuzun 12'si, yakın tarihte son derece elemli, hüzünlü ve ıztırap verici hadiselere sahne olmuş önemli bir gündür.
Bu hazin olaylardan biri, 1960'ta Urfa–Isparta hattında vuku buldu. 12 Temmuz gecesi Urfa'dan uçakla alınan Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin naaşı, Isparta'ya götürülerek bir meçhûl mezara nakledildi.
Diğer elem verici hadise ise, Bosna'nın Serebrenika şehrinde yaşandı. BM'ye bağlı kuvvetlerinin gevşekliğinden istifade eden vahşi Sırp birlikleri, birkaç gün zarfında burada yaşayan sekiz bin kadar Müslüman ahaliyi gaddarca katletti.
Her iki hadisede de insanlar muhakkak ki zulmetti; ancak, netice itibariyle kader tam adâlet etti: Bu suretle Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin "Mezarım gizli kalsın" vasiyeti bir şekilde yerine getirilmiş olurken, savaştan evvel nesilleri bozulup dejenere olmaya başlayan Boşnaklar ise, mâruz kaldıkları zulüm ve gaddarlık karşısında kendilerine geldiler, vargüçleriyle mukaddes değerlerine sarıldılar.
Katliâmın yıldönümü vesilesiyle, duâlarla, hatimlerle ve dinî merasimlerle yâdedilen Serebrenika'lı şehit kardeşlerimize, bir kez daha rahmet ve mağfiret diliyoruz.
Tabutu taşıyan pilot konuşuyor
Bildiğiniz gibi, Bediüzzaman Hazretlerinin 12 Temmuz 1960'ta Urfa'dan nakledilen naaşı ve tabutu hakkında değişik söylentiler dolaşıyor.
Kimileri tarafından "Tabutu üzerine benzin dökülerek yakılmak istendi" derken, kimileri de "Tabutu Kıbrıs açıklarında Akdeniz'e atıldı" şeklinde şâyialar yaydı.
Ancak, asıl söz sahibi olan hadisenin birinci derecedeki şahitleri ise, başka türlü konuşuyor, hadisenin iç yüzünü başka türlü anlatıyordu.
Gerek Üstad Bediüzzaman'ın öz kardeşi Abdulmecid Ünlükul, gerekse naaşın nakil ve defin işinde bizzat görev almış askerler ve gerekse tabutu taşıyan pilotların anlattıkları—ki, doğru olan ve itibar edilmesi gereken bilgilerdir bunlar—ise, daha evvel de muhtelif vesilelerle temas ettiğimiz gibi hülâseten şöyledir: 23 Mart 1960'ta Urfa'da vefat eden Üstad Bediüzzaman'ın naaşı, ihtilâl cuntası tarafından 12 Temmuz gecesi tabuta konularak uçakla Afyon askerî havaalanına nakledildi. Buradan da karayolu ile Isparta'daki şehir mezarlığına götürülüp meçhûl bir mezara defnedildi. (Hadisenin bundan sonraki ikinci bir meçhûliyet boyutu var ki, o da ayrı bir mesele.)
Bu vesileyle, daha önce (17 Temmuz 2005) gazetemizde neşrolan konuyla ilgili bir röportajdan bazı bilgileri yeniden hatırlatmış olalım.
Arkadaşımız Nejat Eren, Üstad Bediüzzaman'ın naaşını uçakla taşıyan ve halen Bursa'da yaşayan ikinci pilot Kadir Özkartal'ı buldu, görüştü ve ondan son derece ayrıntılı bilgileri alarak bizlere sundu.
Pilot Özkartal'ın anlattıkları, yukarıda kısaca aktardığımız bilgilerle birebir örtüşüyor. Dolayısıyla, bu konuyla ilgili yayılan sansasyonel maksatlı haberlere hiç itibar etmemek gerekir.
Günün Tarihi
Latife Hanımın sır vasiyeti
12 Temmuz 1996: Mustafa Kemal ile kısa süreli (iki buçuk yıl) bir evlilik yapan Latife Uşaklıgil Hanım, 77 yaşında İstanbul'da öldü.
Latife Hanımın ölümüyle birlikte, yakın geçmişe tanıklık eden birçok bilgi, belge ve hatıra notları da tarihe gömülmüş oldu.
Bunlar, ileriki dönemlerde yeniden gün ışığına çıkar mı, çıkartılır mı bilinmez. Ancak, bilinen acı bir gerçek şu ki: Latife Hanımın vasiyeti, bile bile ve göz göre göre yerine getirilmedi, bir bakıma vasiyeti çiğnenmiş oldu.
Elinde kasalar dolusu bilgi, belge ve hatıra notları bulunan Latife Hanımın vasiyeti "Bana ait arşiv bilgileri, ölümümden 25 yıl sonra açıklansın" şeklindeydi.
Ama ne yazık ki, bu vasiyete uyulmadığı gibi, çok basit birtakım gerekçelerle, TTK tarafından "Konunun kapandığı ve Latife Hanıma ait arşivin hiç açılmayacağı" yönünde açıklama yapıldı.
Söz konusu arşivin açılmasını istemeyenlar, "en Atatürkçü" diye geçinen kişi ve çevreler oldu.
Halbuki, M. Kemal'i şu dâr–ı dünyada en iyi ve en yakından tanıyacak bir kimse varsa, o da ilk ve son resmî nikâhlı eşi Latife Hanımdır.
Siz şu tuhaflığa bakın ki, M. Kemal'e ait en ufak bir hatıranın, en basit bir eşyanın, en dolaylı bir bilgi kırıntısının dahi peşine düşen ve bunları en çarpıcı şekilde ilân eden bu kimseler, Latife Hanıma ait arşivin açılmasını istemiyor, buna şiddetle, hatta kimileri hiddetle karşı geliyor. Acaba neden?
Siz bu meselenin püf noktalarını düşünedurun, biz Latife Hanımla ilgili diğer bazı konuları satır başlarıyla sıralamaya çalışalım.
* Latife Hanım, 1898 İzmir doğumludur. Uşşakizadelerdendir.
* M. Kemal ile tanışmaları Eylül 1922’de İzmir'de gerçekleşir: M. Kemal, 20 gün kadar süreyle Uşaklıgil'in köşkünde misafir edilir.
* Evlilik tarihi, bu tarihten beş ay kadar sonradır: 29 Ocak 1923.
* M. Kemal'in annesi Zübeyde Hanımın ölüm tarihi ise, aynı yılın 14 Ocak günüdür. Buna göre, düğün tarihi Zübeyde Hanımın ölümünden iki hafta sonra olmuş demektir.
* Nikâh esnasında, en üst rütbeli paşalar da hazır bulunur: Fevzi Çakmak ile Kâzım Karabekir Paşalar Mustafa Kemal’in, Abdülhalik Renda ile Salih Bozok ise Latife Hanımın nikâh şahitleri olur
* İki buçuk yıl kadar sürer bu evlilik dönemi, 5 Ağustos 1925 günü son bulur. Hükümet tarafından boşandıklarına dair hazırlanan bir bildiri, radyodan da ilân edilir.
* Ankara'dan ayrılan Latife Hanım, önce İzmir ardından da İstanbul'a gidip yerleşir.
* Latife Hanım, ölüm tarihi olan 1975'e kadar evinde adeta mahsur kalır. Rahatça dışarı çıkıp gezmez, gezemez. Sözlü veya yazılı hiçbir açıklamada bulunmaz, bulunamaz. Derleyip topladığı bilgileri, belgeleri de açıklamaz, yayınlamaz veya yayınlayamaz; bunların açıklanmasını ölümünden 25 yıl sonrası için vasiyet eder. Ancak, bu vasiyeti yerine getirilmez.
* Latife Hanımın mezarı, İstanbul Edirnekapı Şehitliği’ndeki aile mezarlığında bulunuyor.
12.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|