Makalemin ser levhası merhum Prof. Dr. Ayhan Songar”a ait. Kendilerinden ve geçen hafta aramızdan ayrılıp Hakka vuslat eden Op. Dr. Reyhan Songar Hanımefendiden defalarca dinledim. Geçmiş dönemlerde Konya Turizm Derneği ve Turizm Kültür Vakfı’nın müşterek tertiplediği uluslar arası Mevlânâ kongre ve sempozyumlarında daima bir araya gelirdik. Songar ailesi benim Risâle-i Nurlarla çalışmalarımın olduğunu öğrenince “Gel sana bir keramet ve bir ihsan-ı İlâhiyi anlatalım” dediler.
Hadisenin gelişmesi şöyle: Merhum Reyhan Songar eşi bir mânâda hocası Prof. Ayhan Songar'dan, Risâle-İ Nurların yasaklandığı ve kitapçılarda bulunmadığı ve bir kişinin cebinde bir risâle çıksa takibata uğradığı acılı ve rezalet günlerde, Risâle-i Nur eserlerini ister. Merhum Ayhan Hoca, “bu eserleri bulmak bir mesele, başıma iş çıkarma. Biraz sabret, inşallah bur zuhurat olabilir” diye kendileri aralarında sohbet ederler.
Konuştuklarının sabahında Prof. Ayhan Songar diyor ki; “Sabah iş yerime geldim, ortalık çok kalabalık hastalarla dolu, ben bu kitap olayını unutmuştum, bulmak çok zordu. Bu sırada gelen bir hastayı odama aldılar, hasta kardeşimiz dedi ki: “Hocam sizin bana çok emeğiniz geçti, bunların karşılığını para ile ödeyemem, ancak size paradan çok önemli ve benim ayrı bir ilâcım olan kitaplar getirdim acaba kabul buyurur musunuz?” Açtık ne görelim, akşam istediğimiz eseri sabahında “hastam alıp getirmiş.” Şaşırdım kaldım, hemen eşim Reyhan’ı aradım. “Hanım duân kabul oldu, Üstadın tasarrufu yetişti, kitaplar geldi, bir ‘hastam alıp getirmiş’ müjdeler sana…”
Bizim risâleleri tanımamız, tanışmamız ve bulmamız böyle oldu. Sonra eserleri okudukça kendimizin gerçek hasta olduğunu ve eserlerin ruhanî bir iksir olduğunu anladık ve bazı hastalarımıza ve gönül dostlarımıza bunları tavsiye ile birlikte hediye ederdik. Ayrıca yurt içinde ve yurt dışında gerek Bediüzzaman Hazretleri ve gerekse Risâle-i Nurlar hakkında sorulan suallere ikna edici cevaplarla birlikte; lütfen alın okuyun yorumu kendiniz yapın, bir eseri okumadan gelişi güzel, uluorta konuşmak ilim adamlarının haddi değildir” derdik.
Songar ailesi, İslâma hizmet etmiş bütün gönül dostlarına ve başta “Aydınlar Ocağı” olmak üzere bütün manevî kültür temsilcilerine fevkalâde bağlıydı. Onun için Hz. Yunus, Hz. Mevlânâ, Hz. Şah-ı Geylanî ve Hz, Bediüzzaman değişmiyordu, ayırt etmeden sempozyumlarda konuşur ve tıbbi yönden misaller verirlerdi. İnsanı okumanın ayrı tedavi yöntemlerini anlatırlardı. Eserler makaleler yazdılar, aramızdan ayrıldılar, gönüllerimizde ve hafızalarımızda onların sözleri, eserleri, makaleleri kalmıştır..
Merhum Ayhan Songar”ın bir hatırasıyla noktalamak istiyorum. Diyor ki: Müslümanların avukatı, hakperestlerin avukatı, para pul demeden kış yaz demeden, hapishane zindan demeden, bütün Müslümanların dâvâlarına koşan onları 163. madde denen canavardan korumaya ve kurtarmaya koşan merhum Av. Bekir Berk Cerrahpaşa hastahanesinde yatıyor devamlı uğruyor ve alâkadar oluyorum, son günlerinde bana hitaben dedi ki; “Muhterem doktorum, siz buradan bu dünyadan beni salmıyorsunuz, fakat öteki alemden istiyorlar beni, her iki âlemin ortasında kaldım, ne olur kurtarın beni.. Hem Lâtife ve hem de gerçeği söylüyordu.. Bu konuşmalardan birkaç gün sonra Bekir bey bize elveda ederek sevdiklerinin ve onu bekleyen ruhaniyatın yanlarına imanla gitti.. ”
Bunların hangisini yazacaksın? Her biri bir destan ve her biri bir serdengeçti kahraman. Onları bilenler biliyor. Bizlerde bu makalelerle hem ruhları şad olsun ve hem de hafızalarda tozlanmasın ve tazelensin, şeffafiyeti daim eylesin, yeni nesillere ders olsun, örnek olsun diye yazıyoruz, konuşuyoruz. Bazılarının imdadına, irşadına hastaları koşuyor, bazı hastalara doktorlar koşuyor. Sırlar âlemi. Ne mutlu çözenlere anlayanlara, anlatanlara..
14.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|