Nefis bir binek; yüceltebilen veya aşağıların aşağısına atabilen bir binek…Onu kullanabilen kurtulur, o kullanırsa kaybedebileceklerin en büyüğünü kaybettirir.
Kişneyen, ayaklarını göğe kaldırarak bir o yana, bir bu yana koşturan, bazen çifte atan bir atın üzerinde durmak korku dolu zamanlar olsa gerek. Düşmemek, ezilmemek, sürüklenmemek için ne yapılması gerek sorusu, beyninin bütün kıvrımlarından, kalbinin kanallarına akacak kadar önemli…
Kontrol kimde? Atta mı, atın üzerine binen de mi? At hür olursa onu kullanması gereken esarette sürünür, diğer şekilde de uzun mesafeleri kısa zamanda götüren sevimli bir bineğe dönüşür.
“Nefsine muhabbet ise, ona acımak terbiye etmek, zararlı hevesattan men etmektir. O vakit, nefis sana binmez, seni hevasına esir etmez. Belki, sen nefsine binersin; onu hevaya değil Hüdaya sevk edersin.” ( 32. söz)
Bineği kullanma kılavuzuna göre kullanan kullanılmaktan kurtulur. Kurtuluş, onun sonu gelmez isteklerini yerine getirmekte değil, onu dizginleyebilmekte… Yemini fazla vermek ne kadar kışkırtıcı ise, gemini gevşek tutmak da o kadar süfliyata sürükleyici.
Süfliyat, esareti bir müddet sonra şüphe ülkesine hükümdar eder… Gaddar bir müstebit olarak inanç ülkesine saldırmaya başlar… Dalâlet vadilerinde hızla ilerler, kalp kapısına dayanır… Son bir saldırı ile mahall-i imanı tarûmâr etmek ister… Hevanın hükmüyle şüphe oklarını latife askerlerine doğrultur…
Dünya savaşı değil, sonsuz dünyaları kazanma veya kaybetme savaşı… Ölen, yaralanan, esir düşen kalp askerleri… Hapsedilmiş vicdan… Karşı tarafa ilhak etmiş akıl…. Galaksilerin çarpışması, yıldızların dökülmesi, denizlerin kaynaması, dağların savrulması, toprağı karnını boşaltmasından daha dehşetli bir sükut hali… Giden ebeddir çünkü…
Kalp kalesinin önünde tefekkür ve tezekkür askerlerinin ciddiyetle bekliyor olması, heva komutasındaki hevesat askerlerini gerisin geriye püskürtecektir. Nefis teslim olup, kalbin komutasına girdiğinde, kâinat kanatlarının altında kalacaktır… Her bir yıldız çiçeğinden ayrı bir hakikat balı alacak, hikmet rüzgârlarıyla sonsuzluğa yelken açacaktır.
Ölüm hayatta diri olsa, nefis at gözlülüğünü bırakır, tefekkür ve tezekkür kayışlarıyla zapt edilmesi kolaylaşır. Kalp nereye sürse, oraya gider olur… Güzel bahçeler, tatlı içecekler, leziz yemekler hep şükür ve tefekkür malzemesi olur… Yeryüzü, yüzünün ve yüreğinin güldüğü yer olur…
Ölüm her gün dirilmeli, tefekkür ve tezekkür her daim tazelenmeli… At başını alıp bizi sürüklemesin, asgarisinden kolumuzu bacağımızı kırmasın istiyorsak, malaniyata dalıp dizginleri gevşetmemeliyiz. Kışkırtıcı şeytan peşimizden ayrılmadığı düşüncesi, bizden hiç uzak durmamalı…
Nefsi öldürmek değil, her gün onunla mücadele etmek, hayata hareket katacaktır. Talimli bir at, uzak mesafeleri kısa zamanda koşar, hantallaşmış ise, yerinden kıpırdamak istemez. Uzun yolun yolcularına iyi koşumlu bir at lâzım olsa gerek…
14.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|