H.İbrahim CAN |
|
Suriye-Hizbullah ilişkileri yeni bir tehdit mi? |
![]() |
Türkiye’nin iki yangın söndürme uçağı göndermesiyle, sanki yangın sönmüş gibi sevinen Netanyahu, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın açıklamalarıyla hayal kırıklığına uğradı. Türkiye Gazze ablukasının kaldırılması, özür ve ölenlerin ailelerine tazminat şartlarından vazgeçmemişti. Wikileaks belgelerinden hiç etkilenmeyen hatta çevresindeki Müslüman ülkelerin olumsuz etkilenmeleriyle mutlu olan İsrail’in bölgesindeki statüsünü güçlendirmek için, son günlerde İran tehdidinin yanı sıra Suriye meselesini de Amerikan yönetiminin gözüne sokmaya çalıştığı görülüyor. Bağlantıyı da şu şekilde kuruyor: Beşar Esad Lübnan’daki Hizbullah’ı destekliyor. Hizbullah’ın asıl patronu ve hamisi ise İran. Dolaysıyla Suriye İran tehdidini güçlendiren ikinci bir güç odağı olarak bölgede yeniden güçleniyor. Bu da bir tehdittir. Öyleyse Suriye durdurulmalıdır. Zaten uluslar arası mahkemenin Hariri suikastından Hizbullah yöneticilerini suçlayacak bir karar alması halinde, Hizbullah’ın yeniden Lübnan’da sorun çıkarması da muhtemel. Suriye destekli olması bu sorunu büyütecek, İsrail’i içine alan bir çatışma ortamı doğuracaktır. Peki bu değerlendirme doğru mu? Doğru ise bizi etkileyen yönü var mıdır? Hizbullah ağırlıklı son Hariri hükümeti üzerinde Suriye’nin çok etkili olduğu bilinmektedir. Hizbullah’ın en büyük silâh tedarikçisinin Suriye olduğu yönünde de çeşitli haberler yayılmaktadır. Ayrıca Suriye’nin bu örgütle ilişkilerini kesmesi için heyetler göndererek uğraşan ABD yönetiminin yeniden büyükelçi göndermesine Kongrenin engel olması, İsrail’in etkisiyle Obama yönetiminin ilişkilerini tamamen normalleştirmekten kaçınması iki ülke arasındaki gerginliğin sürmesine yol açıyor. Suriye-İsrail arasındaki sorunlar da, İsrail’in Türkiye’nin arabuluculuğunu kabul etmemesinin de etkisiyle çözüm sürecine giremedi. Suriye ise, hem Lübnan’daki nüfuzunu yeniden kazanması hem de Türkiye ile tarihinin en sıcak ilişkilerini kurması sayesinde, bölgesinin daha güçlü bir aktörü konumuna geliyor. Peki bunun Türkiye açısından anlamı ne? Suriye ile ilişkilerimiz, Esad yönetimi boyunca kapalı kutu halindeki bu ülkenin hem sınırlarını hem de ufkunu açtı. Demokratik yapıdan uzak, azınlığın iktidarına dayalı bir yönetim yapısının sürdürülebilmesi, Suriye yönetiminin şeffaflık, hukukun üstünlüğü ve halkın iradesine saygıya dayalı yeni bir anlayışa geçişini zorunlu kılıyor. Her gün yüzlerce Suriyeli ve Türk iki ülke arasında mekik dokuyor. Suriye halkı da artık dünyadaki gelişmeleri yakından izliyor. Eskisi gibi verilenle yetinmesi zor. Bu gelişmeleri sağlıklı bir şekilde karşılayabilmek için Esad’ın güvenebileceği bir dosta, müttefike ihtiyacı var. Bu müttefik aynı zamanda ticarî ilişkilerinde de ona yeni ufuklar açabilmeli. Bu role en uygun aday Türkiye. Ayrıca Suriye, Hizbullah’la ilişkileri hangi yoğunlukta olursa olsun, gerek İran gerekse Irak’taki Şiî yönetimlerle ilişkilerinde kontrollü hareket etmesi gerektiğinin farkında. Zira özellikle İran açısından Suriye bir müttefikten çok rakip konumunda. İran-Irak ilişkilerinin güçlenmesi ise Suriye açısından bir tehdit oluşturuyor. Bütün bu unsurlar dikkate alındığında, İsrail Yönetiminin Suriye’yi ABD’nin tehdit listesinde tutabilmek için her türlü tezgâhı kurmaya devam edeceği aşikâr. Ancak ABD yönetimi cephe sayısını arttırmamak için, şimdilik Suriye’ye yönelik bir adım atacak gibi görünmüyor. Böyle bir durumda her ne kadar Suriye-Hizbullah ilişkileri bütün bölge ülkeleri gibi bizi de tedirgin edebilecek bir unsur ise de, Suriye ile ilişkilerimizin mevcut durumu, bizim bu gelişmeyi bir sorun olarak görmemizi önlemeye yetecek güçtedir. Kısacası; İsrail’in bütün kışkırtmalarına rağmen, Suriye’nin ABD ve müttefiklerince ikinci İran olarak görülmesi şimdilik mümkün değildir. Bizim açımızdan ise dostluk ve ticaretin yolu açık görünmektedir. 06.12.2010 E-Posta: [email protected] |