Röportaj |
EROL DOYURAN |
Afrika’da pek çok insan gözlerimin önünde katledildi |
Bu olaya ilişkin fotoğraflarıyla Time, Newsweek dergilerinde yer aldı. Bunu izleyen yıllarda Sipa Ajansının Türkiye muhabirliğini üstlendi. 1980 yılında ilk defa Sipa Ajansı adına Türkiye dışında görev aldı. Polonya’da ünlü Gdansk Grevi, İran- Irak olaylarına ilişkin çalışmalarıyla uluslar arası platformda adını duyurmaya başladı. 1980, 12 Eylül darbesini daha önce yaptığı arşiv çalışmalarıyla ünlü Newsweek, L’Express dergilerinin kapaklarında ve yüzlerce uluslar arası dergi sayfalarında yansıttı. 14 Ekim 1980 günü kaçırılan bir uçakta dünyada ilk kez hava korsanlarıyla bir röportaj gerçekleştirerek Türk ve dünya basınında adından söz ettirdi. Aynı olayla Türkiye ve dünyanın çeşitli ülkelerinde ödüller aldı. 1980 yılından itibaren sürekli olarak Lübnan, İran, Irak, Afganistan, Kuzey İrlanda, Çad ve Uzakdoğu’da meydana gelen savaşları görüntüledi. Halen Haberci Yapım Genel Yayın Yönetmenliğini sürdürüyor. Coşkun Aral, sorularımıza şöyle cevap verdi:
Sizden sonra "savaş muhabiri" kavramı Türk medyasında yok denilecek kadar azaldı.
Savaş muhabirliği denilen bir meslek yok, muhabirlik var. Bazı muhabirler savaş olan yerlere çok sık giderler, Benim de ilgi alanıma girdi, çok gittim. Ama savaş muhabirliği gibi tanımlamadım ve tanımlamak da istemiyorum. Öylesine tanımlanıyoruz Türkiye'de. Şimdi eskisi gibi uzun bir süre o ülkede kalıp, o ülkenin dokularındaki bütün çelişkileri yansıtmak imkânı yok. Çok hızlı tüketiyoruz herşeyi. Habercilikte öyle. Elimizdeki bir cihazla hem fotoğrafı çekip, aynı anda görüntüyü kalitesiz olarak başka bir yere ulaştırma imkânımız var. Öyle olunca, bizim dönemimizde yapıldığı gibi zorluğun olduğu, çatışmaların olduğu, kaosların olduğu yerlerde aylarca, yıllarca kalmaya gerek yok. Zaten yerel de bu noktada aktarabiliyor. Şimdi artık herkes herşeye ulaşabiliyor. Bundan 20 yıl önce bir karanlık odası laborotuvarı olmayan şehir bile vardı. Ama bugün ona gerek yok. Mini bir cep telefonuyla bir görüntüyü o kalitede bir yerlere gönderebiliyorsunuz.
Çatışma bölgelerinde tek başına kaldığınızda sağ kalabilmek için ne gibi tedbirler alıyordunuz?
Hiçbir önlem almıyordum. Ben kaderciyimdir. Kaderci olmak, tabiî ki topun üzerine gitmek, ateşin içindekileri yakmak değil. Bilgiyi yerinde öğrenip, yerinde kullandığınız zaman o da sizin zaten kutsal kitabımızın en büyük şeyi okut diye başlar. İslâmın yükselme dönemine baktığınız zaman en önemli şey bilgiye, belgeye ve bilgiliye verilen değer. Bugün Tübitak'ın bütçesi ile Futbol Federasyonu'nun bütçesi arasındaki farkı herkes görüyor. Bu bir yönetim anlayışı. Şu anda hazır bilgi almak daha ucuza geliyor, ama onun da birtakım dezavantajları var. O yüzden ben bilgiyi taşıyan, bilgiyi tutan, bilginin hamalı olanları tercih ederim.
Afrika'da çok vahşi görüntülerle karşılaştınız. O durumda önce insan, sonra gazeteci miydiniz?
Önce insanım. Vahşi görüntüler başıma çok geldi. Ama gelip de ben gazeteciyim, benim görevim burada insan kurtarmak değil diyenler de var. Onlara kızmıyorum. Doğru, bizim üzerimizde Kızılay'ın sembolü yok. Biz oraya haber yapmaya gidiyoruz. Ama insan olduğumuzu bize beynimiz yer gösteriyor. O arkadaşlar onu deseler bile içgüdüsel olarak beyni sağlıklı olarak düşünen bir insan hayat kurtarılması gereken yerde hayat kurtarır. Bunun aksini iddia etmek, o tehlikeyi çok yaşayanlardan biri olduğum için biliyorum.
Hayatınız tehlikede olduğu durumlarda helikopterbile kiraladınız. O dönemde çalıştığınız ajans destek sağlıyor muydu?
Sadece helikopter değil, uçak bile kiraladığımız oluyordu. Bunun maddî destekle bir ilgisi yok. Türkiye'de bu işlere değer verilmez. Çok önemli bir şarlatana dünyanın transferi verilir, ama bir muhabirin bir başka şehre gitmesi için rahatlık verilmez. Bu bizim alışkanlığımız. Biraz geri kalmışlığımızın gerekçesi. Dünyada bugün hiçbir muhabirin maaşı 10 bin liranın üzerinde değildir, ama o muhabirin bir habere gitmesi için gerekirse milyonlar gözden çıkarılır.
Çatışma bölgelerinde başınızdan kötü diyebileceğimiz olaylar geçti mi?
Çok geçti. Dünyada çok şeylere, ilklere imza attım. Liberya'da gözümün önünde birsürü insanlar doğrandı. Yendi hatta. Tabiî ki, o olayları belgelemedim. Çünkü, insanlık tarihinin çok başlangıcında olan bir insanî özellikti. O özelliğin indirgenmemesi için yamyamlıktan hiç bahsetmedim, ama o olaylara tanık oldum.öğrenmesi ve uygulaması isteniyor.
Bu vahşetler neden oluyor diye hiç düşündünüz mü?
Tabiî ki çok düşündüm. Ben şu anda öyle anlamsız buluyorum ki bazı şeyleri. Bazen olur olmaz ağlayabiliyorum, bazen de insanların çok ciddiye aldıkları konulara gülebiliyorum.
Gördüklerinizden çok etkilendiğiniz belli. Böyle kötü şartlarda Allah'ı yanınızda hissediyor muydunuz?
Allah her zaman içimde benim. Kendimi o yüzden çok rahat ve şanslı hissediyorum. Bugün her yerde konuşuyorum. İnanca saygım var, bütün inançlara saygım var. Ama öncelikle kendimi, öncelikle Yaradanın bir parçası olup, O'nun ‘yap’ veya ‘yapma’ dediklerini özümseyerek, başkasının yaptığıyla değil, özümseyerek öğrenmesi ve uygulaması isteniyor.
En olgun döneminizde bu işi bıraktınız, belgeselciliğe başladınız.
Bırakmadım. Savaşlara giderken insanları biliyorsunuz, niye insanları yaralayan silâhlar yapılır dendi. Çünkü bir yaralı iki kişiyi alıkoyar. Benim vücudum şu anda çok tahrip olmuş vaziyette. Bu tahrip olmuş vücutla gidip te iki-üç kişiyi işinden alıkoymak, insanları riske atmak anlamsız.
Coşkun Aral'dan insanlık dersi
ABD'nin Washington Post gazetesi Lübnan muhabiri Nora Boustany bir hatırasını şöyle anlatıyor: “Televizyon kameraları otelin önünde Anglikan Kilisesi elçisi Terry White'ın otelden çıkmasını bekliyorlardı. Bu sırada silâh sesleri duyuldu. Sokakta yaralı insanlar vardı. Fransız Sipa Ajansında çalışan Türk foto muhabiri Coşkun Aral ile Visnews muhabiri Lübnanlı Ali Musa, görüntü almayı bırakıp kurtarma çalışmalarına katıldılar. Bu iki gazeteci risk alarak hayat kurtarma cesareti gösterdi. Diğer gazeteciler de sadece ve sadece kendi profesyonel görevlerini yerine getirme cesaretiyle yetindi. Onlar için hayat kurtarmak, görüntü almaktan daha az değerliydi.”
12 Eylül Darbesi ile ilgili haberi Newsweek'te kapak oldu
1980 yılında ilk defa Sipa Ajansı adına Türkiye dışında görev aldı. Polonya’da ünlü Gdansk Grevi, İran- Irak olaylarına ilişkin çalışmalarıyla uluslar arası platformda adını duyurmaya başladı. 1980, 12 Eylül darbesini daha önce yaptığı arşiv çalışmalarıyla ünlü Newsweek, L’Express dergilerinin kapaklarında ve yüzlerce uluslar arası dergi sayfalarında yansıttı. 14 Ekim 1980 günü kaçırılan bir uçakta dünyada ilk kez hava korsanlarıyla bir röportaj gerçekleştirerek Türk ve dünya basınında adından söz ettirdi. Röportaj-EROL DOYURAN [email protected] |
EROL DOYURAN 06.12.2010 |