Geçenlerde pek inancı olmayan birisiyle tartıştık. O, ‘İslâm hırsızlığa kol kesme gibi ağır bir ceza veriyor. Bu devirde böyle cezâ olur mu?’ diye itiraz etti.
Şüphesiz ki, başkalarının emeğini, malını, değerli eşyasını çalmak kötü ve çirkin bir fiildir. Bu hususta, tarih boyu, bütün insanlık ittifak etmişlerdir. Dolayısıyla, “hırsızlık” fiiline, çeşitli hukuklarda, çeşitli cezalar verilmiş ve halen de verilmektedir.
Kur’ân’da, “Yol kesip mal gasbedenin cezası, sağ el ve sol ayağının çaprazlama kesilmesidir.”1 Aynı sûrenin 38. âyeti de meâlen şöyle: “Hırsız erkeğin ve hırsız kadının da, işlediklerinin karşılığı ve Allah tarafından ibret verici bir ceza olmak üzere, elini kesin. Allah azizdir, dilediğini yapmakta herkese galiptir ve hâkimdir. Onun her işi hikmet iledir.”
Bu cezâyı ağır bulanlar, hiç şüphesiz ki, hissî düşünüyorlar! Hırsızlık olayını ve İslâmın ceza sistemini tartışırken, şu soruyu yöneltin:
“Siz senelerce çalışsanız, emek verseniz, bir miktar düğün parası, ev parası biriktirseniz veya hayatî meseleler, muhtemel kaza ve musîbetler için bir miktar parayı saklasanız; sonra birisi gelip çalsa; ona ne ceza verirsiniz?” Hiç tereddüt etmeden: “Öldürürüm!” diyecektir. Öyle demişlerdi… Şüphesiz ki, bu da hissî olarak verilmiş bir karardır. Ona, “Vay gaddar, vahşî, İslâmiyet hiç olmazsa kolunu kesiyor, siz ise öldürdünüz!” denir.
Aslında hırsızlara verilen “kol kesme” cezâsının (her hırsıza ve her hırsızlık olayına değil) çok hikmetleri vardır. Zaten, yukarıda zikrettiğimiz âyet, “ibret verici cezâ” diyerek buna işâret etmektedir. İslâmiyet, ferdin hak ve hukukunu koruduğu gibi, cemiyet hayatı için de her türlü hukukî müeyyideyi ve tedbiri alır. İnsanları eğitir, bilgilendirir, terbiye eder. İmân, ibâdetlerle takviye eder. Kardeşlik tesis eder. Sosyal tedbirleri alır. Zekât, sadaka, karz-ı hasen, hayır gibi sosyal müesseseler ile fakirleri korur, zorda kalanların, borçluların imdadına yetişir.
Buna rağmen hırsızlık yapan olursa… Ki, bu artık kleptomani hastalığına girer. Hastalığın tedâvisi yoksa, ancak kol keserek ve “ibret verici bir cezâ” verir. Çünkü; “kleptomani hastalığını” başka bir cezâ ile iyileştirmenin mümkünü yoktur! Artık “hırsızlık kangrenine” yakalanılmıştır! Anadolu Ajansı, 19.4.1995 tarihinde bütün gazete ve ajanslara İngiltere’den şöyle bir haber geçmiştir:
“İngiltere’nin Leeds kentindeki bir mahallede Graham Atherton isimli bir rahibin evi, 13 sefer soyulunca, rahip ‘pes’ ederek, mahalleden taşınmaya karar verir. 6 yıldır yaşadığı mahallede, evinin en az 13 sefer soyulduğunu söyleyen rahip, gerçek rakamlarda şaşırdığını söylüyor. Rahip, kilise dergisine, aldığı tedbirler; taktırdığı alarm ve anahtarlara rağmen, soyguncularla baş edemediğini de yazmış.
“Rahip, soygunların, kendisini yıprattığını, işini yapamaz hâle getirdiğini belirtirken, kentin polisi de, rahibin görev bölgesinin 17 mahallelik suç tablosunda, 11. olduğunu bildirmiş...”
“Amerika’da, bir adet pizza çalan zenciye, 25 yıl ağır hapis cezası verilmiştir.”2
Bugün, çeşitli hapisler, cezalar, teknolojik tedbirlere rağmen hırsızlık önlenememektedir. Oysa İslâm tarihinde, kol kesme hâdisesi çok yaygın değildir. Asr-ı Saadette, asırlara ders olarak tek örnek vardır. Osmanlı devletinde, 5 kol kesme hâdisesi tesbit edilebilmiştir. İslâm hukukunda, insanın hayatı, nâmusu, emniyeti gibi, malının da dokunulmazlığı vardır. “Kol kesme” cezâsının, muhtemel tecavüzleri, cinayetleri bitirmesi, “caydırıcı” olması için verildiği açık değil mi? Ölür müsün, öldürür müsün, kolun kesilmesine mi razı olursun? Konuyu müzakereye devam edelim.
Dipnotlar: 1. Kur’ân, Maide, 33.; 2. Zafer, Nisan 1995, s. 7.
19.12.2006
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|