İzmir’den okuyucumuz: “Ramazan orucunun kazâsı hangi hallerde, nasıl ve ne zaman yapılır?”
İçinde bulunduğumuz dönüşsüz yolculukta günahlarımız, ihmallerimiz, unutkanlıklarımız, mazeretlerimiz ve hastalıklarımız dönüşsüz değildir. Bazen gafletimizden, bazen mazeretimizden ibâdetlerimizi aksatmış, Allah’a emrettiği gibi itaat etmekte geç davranmış olabiliriz. Bu bir günah hali olsun veya olmasın, şunu unutmamalıyız ki: Biz Allah’ın kuluyuz.
Allah’ın kulu olduğu bilinciyle kim Allah’a yakın durursa, affa uğrar. Kim Allah’a doğru bir adım atarsa, rahmetle ve şefkatle kucaklanır. Kim Allah’ı mağfiret ve merhamet Sahibi bilirse, mağfirete ve merhamete erer. Kim Allah’ı bağışlayıcı bilirse, bağışlanır.
Kim de Allah’tan geçerse, kendisinden geçilir.
Ramazan ayında mü’minler eşsiz rahmet ve mağfiret sağanakları altında günahlarından arınırlar. Farz bir emir olan oruçla nefislerini âdetâ melekleştirirler.
Fakat, elvedâ demek üzere olduğumuz mübârek Ramazan ayını iyi değerlendirmek her beşere nasip olmamış olabilir. Kimimiz oruç tutmaya güç yetirememiş, kimimiz ciddî mazeretler yaşamış olabiliriz. Bunlar dînimizin de kabul ettiği özür durumları. Kimimiz de, bu müstesnâ ibâdet ayını ihmallerimizle ve lâkaytlıklarımızla geçirmiş olabiliriz. Allah’ın rahmeti bütün dünyayı kuşatmışken, biz, Cehennem meleklerini de şaşırtacak derecede, her nasılsa kendimizi hâriçte tutmuş ve hâriçte kalmış olabiliriz. (Cehennemde melekler günahkâr mü’minlere sorarlar: ‘Siz buraya gelmeden hiç Ramazan ayına uğramadınız mı? Ramazan ayında hiç Allah’a sığınmadınız mı? Allah’tan hiç bağışlanma istemediniz mi?’)
Fakat... Şu an ve şu dakika itibariyle eğer yaşıyorsak, eğer nefes alıp veriyorsak; geç kalmış sayılmayız. Sakın, sakın; kendimizi geç kalmış bilmeyelim. Aksi takdirde sadece şeytanı sevindirmiş oluruz ve–Allah muhafaza—kaybedenlerden oluruz. Allah’ın rahmeti bizi dâire içine almak isterken, biz kendimizi kendi ellerimizle rahmet dışına atmayalım. Kendimize kötülük yapmayalım.
Rahatsızlıklar ve kabul edilir özürler sebebiyle oruç tutamamış isek, zâten mesele yok. Rahatsızlığımızın veya özrümüzün bittiği ilk günden itibaren gününe gün kazâ etme imkânımız vardır. Bunu ihmal etmeyelim, geri de bırakmayalım.
Yok eğer; adını veremediğimiz ve nedenini bilemediğimiz bir tür ihmalkârlık ve vurdumduymazlık nedeniyle Ramazan orucunu yemişsek, tövbe kapısının bizim için de açık olduğunu, Allah’ın rahmetinin ve mağfiretinin bizi de kuşatmakta olduğunu sakın, ama sakın unutmayalım.
Ne olur; mağfiret kapısından kaçmayalım, kendimize yazık etmeyelim. Tövbe imkânımız bâkîdir. Tövbe ile Allah’ın şefkat kucağına tâlip olalım, göz yaşları ile Allah’a ilticâ edelim, tövbe ve istiğfar edelim ve tutmadığımız oruçları, Ramazandan sonra günü gününe muhakkak kazâ edelim.
Nitekim, hatırlayalım ki: Ramazan ayında ister özürlü, ister özürsüz bir gün bile oruç tutmayanların, Ramazandan sonra tutmadıkları gün sayısı kadar bire bir oruçlarını kazâ etmeleri farzdır.
Ramazan orucunun kazâsı bayram günleri dışında her gün yapılabilir.
Ramazan dışındaki adak oruçları, başlanıp bozulmuş olan nâfile oruçları ve kefâret oruçlarının da kazâsı yapılır.
Tutulmayan Ramazan orucu, önceden fidyesi verilmiş olsa bile, iyileştikten sonra tekrar gününe gün kazâ edilmelidir.
Hastalığı nedeniyle oruç borcu olduğu halde; orucunu kazâ etmeye güç yetiremeden, fidyesini de vermeden ölen kişilerin fidyelerini vârisleri verebilirler ve vermelidirler.
DUÂ
Allah’ım! Senin mağfiretin, merhametin, rahmetin, muhabbetin, bağışlaman, affın ve sevgin bir sağanak yağmur gibi ay’ımızı, günümüzü, dakikalarımızı ve ömrümüzü kuşattığı halde, gafletten, nice fırsatları kaçırmış olmaktan, Seni anlayamamaktan, Senin bağış ve mağfiretini kazanamamış olmaktan Sana sığınıyoruz. Bizi ibâdet hususunda gafletten, vurdumduymazlıktan, körlükten, sağırlıktan koru! İbâdetlerimizi hatâlarımızla ve sehivlerimizle birlikte kabul buyur! Bizi Ramazan orucunun ve namazın feyzinden ve nûrundan mahrum eyleme! Bizi kâinâtı kuşatan affından, mağfiretinden, muhabbetinden, sevginden ve rızândan mahrum eyleme! Bizi kulluğuna kabul buyur! Bize hatâlarımızı göster! Bizi Cehennem ateşinden koru!
Âmîn... Âmîn... Âmîn...
18.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|