AC–981 rumuzuyla soran okuyucumuz: “Allah kimseye muhtaç değildir. Âmenna. O zaman bizim yaptığımız ibadete de ihtiyacı yoktur. Peki, bunu bizden neden istiyor? İnsan belli bir noktadan sonra bu ve buna benzer birçok soru ister istemez soruyor. Bunun hikmetli bir açıklaması var mıdır?”
Allah hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı gibi, hiç şüphesiz bizim ibadetimize de muhtaç değildir. Ama biz Allah’a, ona kulluk yapmaya, onun emirlerine uymaya ve ona ibadet yapmaya muhtacız. Bediüzzaman Hazretleri’nin örneğiyle örnek verecek olursak; doktor hastasına reçete yazıyor ve “Bunu mutlaka kullanmalısın” diyor. Şimdi hasta, doktora “Senin buna ne ihtiyacın var? Bunu benden neden istiyorsun?” demeye hakkı ve yetkisi var mıdır? Aynen bu misâlde olduğu gibi, Allah bizim mutlaka ibadet yapmamızı istiyor. Çünkü hasta olan biziz, ibadete muhtaç olan biziz, bizim ibadete şiddetle ihtiyacımız vardır. Bizim her derdimizi Allah’a arz etmeye şiddetle ihtiyacımız vardır. Bunu ancak ibadetle yapabilmekteyiz.
Diğer yandan; ibadetler, dünya saadetinin görünmeyen güçleri ve gizli kuvvetleridirler. Mutlu ve huzurlu bir dünya hayatı için ibadetlerin sayısız getirileri ve sınırsız faydaları vardır. Şöyle ki: İbadetler, fikirleri Cenâb-ı Hakk’a çevirir. Kulun Allah’a olan teveccühü, emirlerine boyun eğmeyi gerektirir. Allah’ın emirlerine boyun eğmek ise, kulu mükemmel bir biçimde intizam altına alır. Kul hareketlerinde intizam altına girmekle ve kâinatın umumî nizamına tâbi olmakla hikmetin sırrını anlar. Hikmet ki, kâinat sayfalarında parlayan san'at nakışlarıyla kendini göstermektedir. İşte hikmetin sırrını anlayan insan, işinde ve çalışmalarında başarılı olur. Başarılı olan insan ise, her zaman ve her yerde mutlu ve huzurlu olur.
İnsan cismen küçük, zaîf ve aciz olmakla beraber; pek yüksek bir ruhu taşıyor, pek büyük bir istidada maliktir, hasredilmeyecek derecede meyilleri vardır, sınırsız emellere sahiptir, hesapsız fikirleri vardır, hadsiz şeheviye ve gazabiye gibi kuvvetleri vardır ve öyle acâib bir yaratılışı vardır ki, yaratılmış bütün türlere ve âlemlere fihriste hükmündedir.
İşte böyle bir insanın o yüksek ruhuna genişlik veren, ibadettir; istidadlarını inkişaf ettiren, ibadettir; meyillerini temyiz ve tenzih ettiren, ibadettir; emellerini tahakkuk ettiren ibadettir; fikirlerini nizam ve intizam altına alan, ibadettir; şeheviye ve gazabiye kuvvelerini had altına alan, ibadettir; görünen ve görünmeyen uzuvlarını ve duygularını kirleten tabiat paslarını izale eden, ibadettir; insanı mukadder olan kemalâtına yetiştiren, ibadettir; kul ile Yaratıcı arasında en yüksek ve en lâtif olan nisbet, ancak ibadettir. Evet, insanlığın kemâl ve olgunluğunun en yükseği, şu nisbet ve münasebettir.1
İbadet bizi doğrudan Allah’a bağladığından, her belâ ve musibet ânında sığınacak sonsuz kudreti tanımamızı kolaylaştırır. İbadetle, bizi sevinçli ve mutlu kılan her nimet için şükredeceğimiz tek mercîin Yüce Allah olduğunu kavrar ve şükrederiz. İbadet bütün canlılara, varlıklara ve insanlara bakışımızı müsbet yönde değiştirir. Her şeyi kendimize düşman değil, kardeş hissederiz. Ne hiçbir şeyi olduğundan büyütürüz. Ne de kendimizi herhangi bir şeyden üstün tutarız. İbadet, hayatımızda plân ve programı hâkim kılar. Plânlı bir hayat ise işlerimizi düzene koyar. İbadet geçim genişliğine, bolluğa, berekete ve duâlarımızın kabulüne vesile olur. Zor günlerimizde Allah’ın yardım ve inayetini kolaylaştırır. İbadetler, bizi kötülüklerden alıkoyarlar. Kötülüklerden uzak kalanlar herkesçe sevilirler, işlerinde muvaffak olurlar ve hayatlarında huzur bulurlar.
İbadetlerin sosyal yönü de vardır ve girdikleri toplumu topyekûn ihyâ ederler. İnsan ibadet saikasıyla bütün Müslümanlara karşı bir münasebet kazanır, kuvvetli bir irtibat ve bağlılık elde eder, herkesi kendisine kardeş bilir. Bu irtibat ise kuvvetli bir uhuvvete ve hakikî bir muhabbete kapı açar. Toplum hayatının terakkîsi ve kemâli için en birinci basamaklar ise uhuvvet ile muhabbettir.2
Allah’ın emirlerine uyması ve yasaklarından kaçması sâyesinde bir kul, toplum hayatında çok mertebelere yükselir. Öyle işler başarır ki, bir fert iken, umumî faydaları temin ettiği ölçüde tek başına bir millet hükmüne geçer. Ve büyük bir himmetle topluma hizmet eder. Topluma böyle hizmet edenler çoğaldıkça, toplum topyekûn huzur ve refah seviyesine yükselir.3
İbadetler âhiret saadetinin de temel taşlarıdırlar ve ana direkleridirler. Her bir ibadetin, âhirete dönük sayısız faydaları ve hikmetleri vardır. Ezcümle: İbadetler, âhiretteki her sıkıntıda yüz akımız olurlar ve Allah’ın yardımına, mağfiretine, rahmetine ve rızasına nail olmamıza vesîle olurlar, günahlarımızın bağışlanmasını ve Peygamber Efendimiz’in (asm) şefaatine nâil olmamızı kolaylaştırırlar. İbadetler, Cehennem azabından korunmamızı ve kurtulmamızı netice verirler; sırat köprüsünü geçmemizi, Cennetin sahillerine ve Allah’ın cemaline ulaşmamızı müyesser kılarlar. İbadetler, Allah’ın sonsuz lütuf, ihsan ve ikramlarına sayısız kapılar açarlar ve âhirette ebedî mutluluğa ulaşmamıza vesile olurlar.
Dipnotlar:
1- İşârâtü’l-İ’câz, s. 142 2- a.g.e., s. 142 3- a.g.e., s. 141
03.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|