Avrupa Yakası’nda (atv) “Sevgililer Günü” konusu belli ki “beyaz Türklere” hitap eden türdendi.
Mizah altında yapılan espriler, bayağı ve bayattı.
Acaba kim güldü merak ediyorum. Dizinin tekrarını izlerken bir kez daha “itici” olduğunu gördüm.
Hediyeleşme sahnelerinde de “incitici” replikler vardı. Dizinin ana karakterlerinden İffet (Hümeyra) eşi Tahsin’in (Gazanfer Özcan), aldığı triko kazağı beğenmiyor, resmen bağırıyor ve çağırıyor. Mizahın çok dışında bir şey. Yani, “sevgililer günü”nde hediyeler illâ pahalı olmalı gibi bir özenti içine sokuluyor.
Senaryoyu yazan Gürse Birsel’in etrafındaki insanlar senaryodaki gibi tuhaf, kaçkın ve itici olabilir... Kuşkusuz kendi dünyasını yansıtıyor. Ama yazdığı karakterlerin bizim yaşadığımız toplumla hiçbir alakası ve karşılığı yok!
*
Burada şunu hatırlatmak isteriz. Tüketim dünyasının birçok tuzakları var. “Sevgililer günü” de bunlardan biri.
Sanayileşme ile ağırlığını hissettiren “tüketim toplumu” olma eğilimi, özellikle dar gelirli ailelerin en önemli problemlerinden, hatta “korkulu rüya”larından biri olmakta...
Hele günümüzde son hızla yaygınlaşan iletişim vasıtaları marifetiyle reklam kıskacı altına alınan insanlar, adeta birer “tüketim aracı” haline getirilerek kobay gibi kullanılmakta.
Halbuki bizim insanımız “ayağını yorganına göre uzat” geleneğinden geliyor... Yeni nesil ise henüz bu gerçeğin farkında değil ne yazık ki. Reklamlardan gördüğü veya etkilendiği bir programdan dolayı bu çarkın içine giriveriyor. Kredi kart çılgınlığını saymıyoruz... Bu başlı başına bir felâket konusu.
Günümüzde rahatlıkla hissettiğimiz bir çok ailevî problemin temelinde, süs, gösteriş, desinler için yapılan ölçüsüz harcamaların faturası yatmakta...
Toparlayalım: “Sevgililer Günü” tuzağına dikkat!
MİNARE VE HİLAL
Bir kısım haberlerde gösterildi:
Ankara’da bir grup genç, Ankara Belediyesinin amblemin üzerine “Hitit güneşi” sticker yapıştırıyor.
Muhabir “eylem” yapan gence soruyor:”Niye yapıyorsun?”
“Amblem hoşuma gitmiyor.”
“Neyi hoşuna gitmiyor?”
“Minare ve hilâl.”
Gençler, kalabalık olan yerlerde bu etiketleri yapıştırmaya devam ediyor.
Ne oluyor?
Yeni bir “kutuplaşma”nın temeli mi atılıyor?
Provokatif cinayetler yetmedi, şimdi değişik oyunlar mı gerçekleştirilmek isteniyor?
Bu oyunlar “ucuz sinema salonlarında” bile gösterilmiyor.
13.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|