“Yeşil devrim” isteyen AKP Adana Milletvekili Abdullah Çalışkan birkaç arkadaşıyla birlikte grup toplantısından çıkmış, iktidar kulisine doğru yürüyordu.
Tam ortada CHP Grup başkanvekili Haluk Koç ile karşılaştılar.
Koç, Çalışkan’ın elini hararetle sıktıktan sonra, “Bana sordular. Ben de dik duran arkadaşlardan birisidir” dedim diye söz girdi. Bu sırada kenardan birkaç gazeteci Çalışkan’ı işaret ederek, “yeşil devrimci” dedi. Haluk Koç, “Devrim sözcüğünün başına en çok ne yakışıyor biliyor musunuz?” diye sordu. Aralarında Sadık Yakut’un da bulunduğu grup kendisine bakarken, “Türk kelimesi” dedi sözlerini “Türk devrimi” diye tamamladı.
“Yeşil devrimci” Abdullah Çalışkan ile “Türk devrimcisi” Haluk Koç’un devrim üzerine çeşitlemeleri sürerken, yeşil ya da kırmızı devrimlerin insanlara mutluluk getirmediğini düşündüm. Aynı şekilde ABD’li Soros Vakfının körüklediği turuncu devrimlerin içi bir bir boş çıkarken, Kemalist devrim peşinde koşanların da ülkeyi bir darbeden diğerine, koyu militarist süreçlere sürüklediklerini de hesaba katmamız gerekiyor.
Milyonları peşinden sürükledi devrimler, ama her nedense insanlığa mutluluk, özgürlük ve refah getirmedi.
Bunda devrimlerin ütopyacı, idealist taraflarının payı var mı orasını bilmiyorum, ama devrim diye çıkılan yolların hüsran, hedeflerin ise boş çıkması karşısında milyonların derin düş kırıklıkları yaşadıkları bir gerçek.
Fransız devrimini ise bunlardan ayrı tutmak gerekiyor. Çünkü o özgürlük ve ekmeğin devrimiydi.
Devrimlerin coşkulu dünyasından gerçeklerin ülkesine dönüş yapmak gerekiyordu.
O gerçek şu günlerde Hrant Dink cinayeti.
“Mahkemede öyle şeyler açıklayacağım ki, ben çıkacağım, ama Erhan Tuncel hapisten çıkamayacak” demişti Yasin Hayal babası ile yaptığı telefon konuşmasında.
Şimdi Erhan Tuncel’in cinayetin plânlayıcısı olduğunu açıkladı. Şimdiye kadar cinayetin azmettiricisi olarak Yasin Hayal biliniyordu. Bir yıl önce Trabzon Emniyeti tarafından İstanbul İstihbarat’a gönderilen yazıda McDonald’s bombacısı olan Hayal’in Hrant Dink’i öldürmeyi planladığı uyarısında bulunulmuştu. Trabzon’dan çıktığı takdirde izleneceğini iyi bilen Hayal’in önce Zeynel’i, sonra ise Ogün Samast’ı bu cinayet için yetiştirdiği ortaya çıkmıştı.
Dink’in öldürüldüğü 19 Ocak’tan bu yana Türkiye hangi gerçeklerle yüz yüze kaldı.
Tetiği çeken Ogün Samast’ın milliyetçi duygularla galeyana gelen bir genç olmadığı, bir grup tarafından cinayet işlemek üzere yetiştirildiği ve bu bilginin bir yıl önce istihbarat kayıtlarına girdiği ortaya çıktı.
Cinayetin ardından Yasin Hayal gibi bir portre ortaya çıktı. Yasin Hayal’in eniştesi Coşkun İnci’nin de bu arada boş durmayıp JİTEM’e çalıştığı öğrenildi. Yasin Hayal cinayeti işlemek için silah aramış, Trabzon gibi bir yerde bulamamış da enişteye başvuruda bulunmuş. Bak bak bak şu işe. Daha sonra jandarma, “Silâhı bulamadım diye parayı iade et” demiş. İş belli ki başkasına verilmiş. Ne aileymiş böyle. Soykütüğünü çıkarsan, içlerinde katil var. İstihbaratçı var, azmettirici ise tonla…
Polis muhbiri Erhan Tuncel ismiyle tanıştık. Polis muhbiri Erhan Tuncel’in aynı zamanda JİTEM’e çalıştığı iddia edildi. Şimdi ise cinayetin plânlayıcısı suçlaması ile karşı karşıya.
Bu arada asıl katili unuttuk. Adam “cinayeti biz işledik, piarını başkaları yapıyor” diye bunalıma girebilir. Bir kaşı kalkık gencimiz cinayetten sonra kaçmayı başarıyor, kendini gizliyor. Bu arada silahını ve beresini muhafaza ediyor. Ancak koruyamadığı cinayet öncesi ve sonrası tüm görüşmeleri gerçekleştirdiği telefon kartı. Ogün Samast’ın sim kartı yok. Bir de bunun için cinayet işlemesin diye kaygılanmamak elde değil.
Tüm bu ilişkilerin yanı sıra Trabzon Valisi ve Emniyet Müdürü ile İstanbul İstihbarat Müdürü görevlerinden alındılar. Yeni görevden almalar da yolda.
İlk anda Hrant Dink’in öldürülmesi sürpriz gelmişti. Ancak şu ana kadar ortaya dökülebilen belgeler ve kirli ilişkiler ağı ortaya koydu ki, cinayet bağıra bağıra gelmiş. Göz göre göre kurban vermişiz Hrant Dink’i…
Peki ilk günden bu işin milliyetçi bir gencin heyecana kapılması olduğuna inansak bunlar ortaya çıkar mıydı?
“Masala inanma, gerçeğin peşini bırakma” diyoruz.
Çünkü bir buzdağı ile karşı karşıyayız.
Aysbergin görünmeyen yüzünde çok karmaşık ilişkiler var.
Bunlar bir bir aydınlatılmadan, bu kuyu kazılmadan derin devletin köküne inilmez...
08.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|