MGK Genel Sekreterliği’nde, “Güven 2006 Tatbikatı” icra ediliyor.
Asimetrik tehditler karşısında gerçekleştirilecek olan kriz yönetimi bu tatbikatta uygulamalı olarak icra ediliyor.
MGK Genel Sekreterliğinin duvarlarında kabartmalı Türkiye ve bölge haritalarının bulunduğu tatbikat salonlarında, her birim kendine ayrılan masada diğerleriyle entegre bir şekilde vazifesini icra ediyor.
MGK salonlarında “Güven “tatbikatı yapılırken, başşehrin ortasında devlette güveni temelden sarsan bir iletişimsizlik krizi yaşanıyor.
Dışişleri, başbakanlık, Çankaya ve Genelkurmay dörtgeninde patlak veren krizin diğer ucunda ise Brüksel yer alıyor.
AB konusunda 1 yıl boyunca ciddi bir adım atmayan Türkiye, müzakerelerin 8 başlıkta askıya alınması ve üyelik konusunun 2008 yılında yeniden değerlendirmesi taleplerinin ortaya çıkması üzerine işin vahametinin farkına vardı, trenin raydan çıkmaması için dönem başkanı Finlandiya’nın da gayretleriyle bir son dakika atağı başlattı.
Beklentiler bir ”Altın gol” olması ve bu süreçten en az zararlı çıkılması yönündeydi.
Ercan havaalanı ve Magusa limanının açılması karşılığında Türkiye’den bir liman ve havaalanının Rumlara açılması teklifi işte böyle ortaya çıktı.
Bu teklif Rumları şaşırttı. Hatta ilk başlarda bocaladılar. AB karşıtı cephe bölündü. Türkiye’ye karşı katı tutumda esneklik meydana geldi. Ama onun ötesinde bir ilerleme sağlanamadı, çünkü biz tel tel döküldük.
Bu süreci yönetemediğimiz gibi, Rumların elini zayıflatalım derken, biz bir krizin içine yuvarlandık.
Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı’nın bildik açıklamaları sebebiyle ileri bir hamle yapalım derken, krizi kucağımızda bulduk. Dışişlerinden gelen ürkek, “Bilgilendirdik” açıklamaları bu sorunu karşılamaya yetmedi. Başbakan Erdoğan’ın kararlı tutumu da bir yere kadar etkili oldu.
Türkiye, böylece bu süreci yönetemedi. AB minderinde attığı kündenin altında kalmak gibi bir tehlike ile yüz yüze kaldı.
Sonuç ne oldu? Müzakereler 8 başlıkta askıya alınıyor, ama AB üyeliği konusunda getirilmek istenen takvim ortadan kalktı. Ama bir perdeleme de mevcut. Kıbrıs konusunda Türkiye’ye haklılık veren yaklaşım ise yüreğimize su serperken, kötünün iyisine razı olma durumu ile karşı karşıyayız.
Peki Ankara’daki kriz ne aşamada? AB gitti, kavga bitti mi, yoksa cumhurbaşkanlığı seçimine kadar sürecek olan periyodik bir kriz takvimine mi bağlanmış bulunuyoruz?
Bu, sürecin nasıl yönetileceğine bağlı.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün bakanlar kurulu toplantısında Büyükanıt Paşayı aradığını, verdiği bilgilerden sonra Paşa’nın, “Ben böyle bilmiyordum” deyip, üzüntülerini ilettiğine ilişkin sözleri bir dalgalanma meydana getirdi. Bu yazı yazıldığı saatlerde henüz Genelkurmay’dan bir açıklama gelmemişti, ancak böyle bir beklenti vardı. Zaten açıklama olmazsa, Genelkurmay’ın da savaş baltalarını toprağa gömdüğü ve krizin gereğinden fazla uzamasını istemediği sonucu çıkarılabilirdi.
Grup toplantısına girerken Abdullah Gül’e sorduk. “Biz o konuyu kapattık” dedi. Ancak AB konusunda söyleyeceği sözler vardı. AB’nin vizyonunu kaybettiğini belirtti, AB kriterlerini yerine getirme konusunda bir sapma olmayacağını söyledi.
Grup toplantısına girdik. Başbakan Erdoğan kürsüye dâvet edilirken, son zamanların en canlı alkışını aldı. Haftasonu cumhurbaşkanı Sezer’e ve Büyükanıt Paşa’ya verdiği cevaplar grubu rahatlatmış olmalı. Onlar da alkışlarıyla liderlerine desteklerini ortaya koydular.
AK Parti zirvede gerginlik olmasın diye YAŞ geleneklerini çiğneyip, Büyükanıt Paşa için bir prosedür icat etti. YAŞ toplantısına girmeden Büyükanıt Paşa’nın Genelkurmay Başkanlığına atamasını çıkardı. Bu yüzden Paşa’nın eleştirileri karşısında, “Bize bu yapılır mı?” şeklinde bir yaklaşıma sahipler.
Geçmişte Demirel, onları Genelkurmay Başkanı ve hatta Cumhurbaşkanı yaptı. Ne oldu? Demirel’i devirecek ihtilâllere hep destek verdiler.
Bu yüzden özel yöntemler çözüm değil.
Başbakan, grup konuşmasının büyük bir bölümünü AB ve Kıbrıs konusuna ayırdı.
Büyükanıt Paşa’ya doğrudan değil, ama üstü kapalı olarak cevap verdi. Ancak bu cephe adına CHP lideri Baykal’ı hedef aldı. Siyasî bir muhatap olması açısından da rahat konuştu.
Baykal’a söyledikleri, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” cinsindendi.
AB treni, şöyle ya da böyle ilerleyecek. Ancak asıl olan biz, yani Ankara millî konuları dahi kriz konusu yapacak kadar gerilim üretme merakından nasıl kurtulacak? Gerisi bunun yanında teferruat kalıyor.
13.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|