Manisa Turgutlu’dan Muhittin Göçmen: “Namaz kıldırırken imam mikrofon kullanırsa ses kablolar aracılığı ile geldiğinden namaz fasit olur diyorlar. Böyle bir ölçü var mı? Bizim burada cemaat arasında böyle bir sıkıntı var.”
Camilerde ihtiyaç olduğunda imamın, namazda iken amel-i kesir gibi namaz dışı bir davranışa meydan vermemek şartıyla, arkada kalan veya dışarıya taşan cemaate sesini ulaştırmak için mikrofon ve hoparlör kullanması ile namaz bozulmaz. Hoparlöre sesin kablolar aracılığı ile geldiği doğrudur. Fakat bunda namazı bozucu bir husus söz konusu değildir.
Nitekim mikrofon, kablo ve hoparlör sesi hiçbir özelliğini bozmadan ileten birer araçtan ibarettir. Ve ses iletişiminde bizim zaten vasıta kullanmadığımız söylenemez. Meselâ havayı ses iletişiminde kullanıyoruz. Caminin duvarından, taşından istifade ediyoruz.
Hatta ecdadımızın camilere kubbe koymasının bir hikmeti de, sesin yankı vasıtasıyla bütün cami içine eşit şekilde dağılmasını ve herkese ulaşmasını sağlamaktır. Usta mimarlar projelerinde buna dikkat etmişler, ses iletişiminde caminin duvarından ve taşından istifade etmişlerdir.
Bu bidat değildir. Çünkü ses taşıma işi teknik bir meseledir. Dine yeni bir şey ekleme söz konusu değildir. Eskiden bunun için duvar ve taşlar yardımcı olarak kullanılmışsa, bu gün hoparlör kullanılmaktadır. Bunda namazı ifsat edici bir durum söz konusu değildir.
Ancak mikrofon takmak çıkarmak veya mikrofon düzeltmek gibi veya buna benzer bir davranışı namaz içinde yapan bir imamın namazı mikrofon sebebiyle değil, amel-i kesir sebebiyle bozulur. Amel-i kesir, namazda iki el ile yapılan ve dışarıdan bakıldığında namazda olmadığı intibaı veren hareket ve davranıştır.
Ya da, sesin hoparlörle iletildiğine güvenen cemaatin, cami dışında imamdan uzak bir yerde saf tutması halinde de yine mikrofon sebebiyle değil, imamdan uzak yerde saf tutması sebebiyle söz konusu cemaatin namazı ifsat olur.
***
İsim vermeyen okuyucumuz: “Babam ağabeyime bedduâ etti. Ağabeyim de bir hafta sonra gölette boğuldu. Babam sonra kendisinde suçluluk duymaya, bedduâ ettiği için çocuğu öldürdüğüne inanmaya başladı. Bundan şimdi çok rahatsız. Ne yapması lâzım?”
1- Öncelikle ağabeyiniz için Cenâb-ı Allah’tan lütuf, rahmet, merhamet ve mağfiret niyaz ediyorum. Başınız sağ olsun. Bir kaza-i İlâhî olmuş. Yani kaderindeki bir hüküm kaza olmuş, gerçekleşmiş.
2- Müslümana bedduâ etmek doğru bir davranış değildir. İslâm ahlâkı ile bağdaşmaz. Bedduâ eden eğer haksız ise bedduâsı geri döner, sahibini bulur.
3- Fakat ölüm mukadderdir, Allah’ın takdiriyledir. Ölüm sebebi ve şekli her ne kadar bedduâ ile alâkalı gibi gözükse de, ölümden bedduâyı sorumlu tutmak doğru olmaz.
4- Bedduâ yapan bir Müslüman, bu günahı için tövbe eder, bedduâsını geri alır ve bedduâ yaptığı kimseyle helâlleşirse inşallah bu günahtan kurtulmuş olur. Bedduâ yaptığı kimse ölmüşse helâlleşme fırsatı kalmamıştır şüphesiz. Fakat bu defa da tövbe edip, o kişi için hayır duâ etmek gerekiyor. Hatta meselâ her Cuma gibi, her ay gibi belirli periyotlarda birer Yasin okuyup bağışlamak mümkün. Bir daha da dilimizi bedduâya çevirmemeye azamî gayret etmeliyiz. Böylece inşallah bedduâ günahından arınmış oluruz.
***
İsmail Bey: “Akika kurbanının hükmü ve kesme zamanı hakkında bilgi verebilir misiniz? Üçüz çocuğu olan birisi kaç kurban kesmelidir?”
Akîka, lügatte kesmek demektir. Istılâhta ise, doğan çocuğun, saçlarının kesilmesi ile eş zamanda kesilen hayvandır. Sağlık ve sıhhat içinde çocuk gibi bir meyve lütfetmesinden dolayı Allah’a şükrü ifade eder.
Akika kurbanının hükmü sünnettir. Doğumun yedinci günü kesilmesi tavsiye edilmişse de, ergenlik çağına kadar kesilebilmektedir. Akikanın sayısı, çocukların sayısına bağlıdır. Sünnet olan, her çocuk için bir kurban kesmektir. Üçüzler için üçünü de bir anda kesmek yerine, kesim zamanını ergenlik çağına kadar genişletmek ve değişik zamanlara yaymak, eğer uygulama açısından daha kolay olacaksa, bu tercih edilebilir.
Akîka kurbanını kesmemek günah değildir. Bu hususta, imkânlar ölçüsünde hareket edilmesi uygun olur. Peygamber Efendimiz (asm), “Bir çocuğu doğan kimse, ondan dolayı kurban kesmek isterse kessin”1 buyurarak, tercihi ebeveyne bırakmıştır.
Dipnotlar:
1- Ebû Dâvûd, 2842
15.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|