Bir önceki yazımızda, münafıkların Cahiliye dâvâlarını gütmemize sebep olarak kardeşlik bağlarımızı zedelediklerinden ve bu saldırılardan korunmak için Allah’a sığınmanın öneminden bahsetmiştik.
Münafıkların bu saldırılarından korunmanın bir diğer yolu ise, iman hizmetindeki aidiyetimizi ispatlayan, kardeşliği kuvvetlendiren ve her fikrin Allah’ın izniyle ortaya çıktığı istişareye başvurmaktır. İstişare, hakikatin farklı yönlerinin ortak akılla gün yüzüne çıkarılmasını sağlar.
İSTİŞARE
Mute Seferi’ne çıkılmıştı. Peygamberimiz (asm) Medine’de idi. Çok heybetli hiç yenilgisi olmayan komutan Hz. Halid bin Velid henüz yeni Müslüman olmuş ve ilk cihadı için o da orduda er olarak bulunuyordu. Peygamberimiz (asm) ordunun komutanlığını şu şekilde ilân etmişti: “Zeyd şehit olursa Cafer bin Ebu Talip, Cafer şehit olursa Abdullah bin Revaha yerine geçsin. O da şehit olursa Müslümanlar aralarında münasip birini kendilerine komutan seçsin” buyurmuştu. Evet Hz. Zeyd, Hz. Cafer ve Hz. Abdullah kendilerini şehadete hazırlamaya başlamışlardı bile. Savaş meydanına gelmişlerdi ve Peygamberimizin (asm) müjdesi gerçekleşmiş 3 Sahabe de şehadet şerbetini içmişti. Ordu çetin bir imtihanla baş başaydı. Mücahidler korku ve endişe hâlinde dağılacaklar mıydı yoksa içlerinden biri istibdatvarî bir tutum sergileyip komutanlık mı iddia edecekti yoksa komutanlık için birbirleriyle yarışacaklar mıydı, yoksa en lâyık kişinin etrafında tek yumruk hâlinde toplanarak komutan seçip Peygamberimizin (asm) emrini yerine getirip istişare ile komutan mı belirleyeceklerdi… Evet mücahidler savaş şartları içerisinde en kısa sürede Hz. Halid bin Velid’in komutanlık yapması yönünde istek ve kararlarını belli etmiş ve karar vermişlerdi.
Peygamberimiz (asm) Medine’deki Ashab’a savaşı an be an Allah’ın izni ile haber veriyordu. Sancağı Hz. Halid bin Velid aldığında “Abdullah bin Revaha’dan sonra sancağı Allah’ın kılıçlarından bir kılıç aldı. İşte şimdi tandır tutuştu, harp kızıştı! Allah’ım sen ona yardım et!” buyurdu. Ertesi sabah Allah’ın izni ile Hz. Halid bin Velid’in savaş taktiği; sayıca ve kuvvetçe fazla olan, savaşta ciddî bir üsünlük kuran Bizans ordusuna karşı zafer kazanmalarına ve Medine yolunu tutmalarına vesile oldu.
Evet savaş meydanında çetin bir imtihan, istişarenin ehemmiyetini bizlere gösteren bir hadise… Dağılmamak, korkmamak, dışlamamak, mazideki hatalar sebebiyle kişiyi bir etikete hapsetmeden, zulmetmeden, hırs göstermeden, iman hizmetinde istişare vasıtasıyla tek yumruk olup tek bir vücut gibi devamlı uhuvveti temin etmek ve uhuvvete çalışmak bu hizmetin düsturlarından olduğunu anlamamıza vesile olan ibretlik bir hadise. Evet uhuvveti sağlamanın en büyük kaynağı bu kıssada olduğu gibi sırf rıza-i İlâhî için hak namına, hakikat hesabına olan istişaredir. Zira Uhuvvet Risalesi’nde istişareyi açıklarken iken “hakka ve hakikate hizmet eder” denmekte. Buradan şu sonuca varabiliriz; İstişare nefislerin konuşacağı veya yalnızca akılların konuştuğu bir meclis değildir. İstişare Hakk’a ve hakikate hizmet etmek için fikirlerin serdedildiği bir zemindir. Tüm ilimlerin sahibinin Allah olması gibi tüm zihinlerin ve fikirlerin de sahibi Allah’tır. İstişare ederken her ne kadar farklı fikirler sebebiyle kardeşimiz ile ihtilâfa düşmüşüz gibi hissedilse de bu bir vesvesedir. Şeytan bizleri bu vesvese ile kandırmakta. Ancak bizler; maksadımızın Hakk’a ve hakikate hizmet etmekte ittifak etmiş olduğunu dolayısıyla bizlerin ittifakta her koşulda sabit olduğumuzu bilmeli ve unutmamalıyız. Hizmeti; ciddî, nazik, anlayışlı, düşünerek, ümmete yakışır bir üslup ve tarzda, müdakkik ve sadık olarak devam ettirmeliyiz. Unutulmamalıdır ki Risale-i Nur’un dâvâsı Kur’ân ve Peygamberimizin (asm) davası, hizmeti Sahabe mesleğidir. Hilafet makamındadır. Pek yüce ve kutlu bir dava, pek ağır bir meslek… Bu mesleği ifa ederken hata yapmamak için usulüne uygun yani Peygamberimiz (asm) ve Ashab’ın ifa ettiği usul ile yapmaya özen göstermeliyiz.