Babam bazı şeyleri sık sık söylerdi, Selim Ali de ben pek duymazdım. Aslında o bazı şeyler onun hayat manifestosu/beyannamesi/prensipleri/ilkeleri imiş.
Her sabah gelir, kalk oğlum kalk; kabirde çok yatacağız, derdi. Daha yirmi yaşına yılları olan çocuk gence “kabir” kelimesi ne anlatırdı ki…
Ben uykuya sarıldıkça; uykuyu sıcacık besleyen yorganımı aralardı. Kızardı da bazen. Arada hafif yumrukları da inerdi. Çocuk ve uykuyu düşünsene!
İkinci mi üçüncü mü babaannem masallar anlatır, bilmeceler sorardı. Nerden öğrendiyse!
Dili işlek bir kadındı Kadriye Babaanne. Ondan duyduğum uyku bilmecesi çok hoşuma giderdi:
”Çarşıdan alınmaz.
Yağlığa konulmaz.
Ondan tatlı hiç bi’ şey olmaz.”
Yağlık, dedelerimizin kullandığı koca bir mendildi. Şimdiki gibi her yerde torba, poşet nerde! Evden dışarıya, dışardan eve taşınacaklar için cepte hazır tutulurdu.
Bu bilmece de uykunun satın alınıp yağlığa konulan bir şey olmadığını anlatıyordu. İlk sorulduğunda cevabın “uyku” olduğunu muhtemelen bilememişizdir.
Uykunun nasıl bir sığınak, beşik olduğunu her fânî bilir, diyordu Bilgin Abi. Bu masal ve bilmecelerin de dile, edebiyata, sanata ilk yolculuk olduğunu da ilave edecekti.
Ben, ablam az mı dizi dibine çöker, ağzının içine girercesine, o hafiften gülen zayıf, çileli kadını dinlerdik.
Arada ağababamın, Kadriyeee, diye seslenişi ile gittiğinde masalların, bilmecelerin tadı dimağımızda kalırdı.
Ve günler akıp gitti Selim Ali. Ne ağababa kaldı ne babaanne… Annem, derken kabri bana hep hatırlatan babamı da kendi ellerimizle kabre bıraktık. Morgdan gelen cenazeyi kabre indirirkenki soğukluğu hâlâ elimde bir emanet gibi durur.
Ben koca adam oldum. Beni uykudan hayata çağıran adamın saçları da çoktan ağarmıştı. Eski, o yerinde duramayan delikanlı nereye gitmişti?! Babamı gelip gittikçe, istirahat halinde gördükçe; eski günleri hatırlatırcasına ezberindeki o cümleyi söyleyerek artık beni böyle kabul et, diyordu.
Ve ben de Selim Ali, babamın o yaşlarına gelip benim saçlarım da çoktan beri aklanınca, uykuların o çocukluktaki daveti çoğalınca babamın o sözü bugün aklıma düştü: “Küçükler yata yata büyür; büyükler yata yata ölür.”
Sıradan gibi sözlerin bana ayna olması için yılların geçmesi gerekiyormuş meğer. Çocukluğumun uykuları göz kapaklarıma tekrar hücum edince anlayacaktım babamın hiç oralı olmadığım sözlerini.