"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kelimelerin dayanılmaz hafifliği/ağırlığı

Ali HAKKOYMAZ
08 Mart 2025, Cumartesi
Ân diyarı (115)

Dilsizliğimiz dillere destan, Selim Ali. Kelimesiz kalınca oldu ne olduysa.

Bütün okulları bitirsen de bir şey hep eksik kalacak. Can suyu kelimeler kuruduktan sonra ne yapsan boş. 

Bak; Bilgin Abi diyor ki: “Bana kelimelerini söyle; senin kim olduğunu diyeyim.” 

Kültür rengimiz böyle değildi; soldu/k. Her kelime yeni bir soluk, yeni bir sevdâ, yeni bir hüzün, yeni bir rüya, yeni bir harita, yeni bir halita, yeni bir çıta, beste renk, heves, heyecan, can, kalp, kalıp, rüzgâr, mevsim... hasılı yeni bir dünya idi. Yandık, kavrulduk, tepetaklak, allak bullak olduk. Allah kimseye “kelimesizlik acısı” göstermesin. Adımızı, adresimizi unuttuk. 

Toparlanabilir miyiz, Bilgin Abi? Bilmiyorum. Henüz “hamasî” nutukları, törenleri bitiremedik. İşin en kabuk kısmındayız. Çabuk; terk ettiğimiz, ettirildiğimiz, ihmal ettiğimiz kelimelerin gönlünü almazsak; dünyayı ele geçirsek de… bunu yarınlara kim, hangi kelimelerle anlatacak? Zaten kelimesiz herhangi bir “zafer/başarı/öndelik” olmaz. Vusülsüzlüğümüz; usülsüzlüğümüzdense... hakikate ulaşmanın yolu yordamı usülden geçiyor. O da kelimelerle kolkola girmeyi gerekli kılıyor. Peki ya kelimeler yani kalem susarsa ne olur? Silahlar konuşur ve insan/lık ölür.

Duydun Selim Ali; Bilgin Abi ille de kelime diyor. Kelimeleri çıkaralım hayatımızdan; her şey anlamını kaybeder. İşte bu yan yana gelsek bile buluşmalarımızdaki uçurum; kelimesizlik. 

Kelimelerin aynasında bakışabilmek, paylaşmak, yükselişlere basamak olmak, estetik zeginliğe selâmlar yollamak, tehlikeli hallere çığlık çığlığa imdada koşmak; gönüllerin bayramına çığlık olmak için buralardayız.

Hazine diye bildiğimiz kelimelerin çok çoğunun dilimizden silinmesi ayrı konu da… bir de bunların başka bir dünyasını anlatmak için Bilgin Abi, Selim Ali’yi, bir sırrı fısıldayacak gibi yanına çağırdı. Başka şeyler diyeceği belliydi.

Kelimelerin lûgatlere sığmadığını biliyor muydun, Selim Ali? Bir ümidi ne kadar kanatlandırabilir bir kelime, bir korkuyu, bir acıyı, sevinci ne kadar duyurabilir?! Aşkın uçarı, ağlamaklı hâllerinden kaç kelime, ne kadar haber verebilir?! 

Sen ölenle ölürken, “en erken” hangi kelime “hatrını” sorar, ha?!

Sahi, kelimeler tanır mı seni; sen onların küçücük/kocaman evlerine misafir gider misin? “En güzel resim; tebessüm!” diye yazar mı koca kütük lûgatler? 

Kelimelere arkadaş mektepler, kapandı mı yoksa?

Yolculuğumuzun, ah, her ânımızın kelimeleri olsa da öyle baksak içimize, dışımıza!

Kelimelerin ağırlığı, kapalı kapılar gibi kendini naza çekmesi hepimizi ziyadesiyle yormuştu. Bir ney taksimine ihtiyaç vardı. Biraz da görünmeyen “ses kelimeleri”nin dünyasına dalacaktık.

Okunma Sayısı: 714
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı