Risale-i Nur’un yüksek değerini tam beyan etmek mümkün değildir. Onun kıymeti onu daimî ve sadakatle okuyanların ruhunu o kadar sarıyor, o kadar kendine râm ve meftun ediyor ki...
[Zübeyir Gündüzalp, Konferans, Ankara-1947]
(Dünden devam)
Evet Risale-i Nur’la olan iştigalimiz, iş ve derslerimizdeki muvaffakiyeti kat kat artırarak bize kuvvet ve heves veriyor. Bizde, dünyaya din için çalışmak fikrini uyandırıyor. Bize vaktin kıymetini idrak ettiriyor; takvim yapraklarının geri dönmeyeceğini kalp ve aklımıza tesirli bir surette ihtar ederek, ömür sermayesi olan zamanımızı kıymetlendirmek şevk ve azmini veriyor. Çalışma saatlerinde şurada burada boşu boşuna veya lüzumlu zannına kapıldığımız ve fakat bizce faidesiz şeylerle vakitlerimizi öldürmekten bizi kurtarıyor. Hatta istirahat zamanlarında dahi iman hakikatlarine çalışma sevgisini husule getirerek, rahmet-i İlâhînin hareket içine derc ettiği faaliyet zevkini tattırıyor; böylece fâni bir ömürde bâki bir hayatı kazanmanın yolunda yürütüyor.
Kıymetli kardeşlerim! Risale-i Nur’un yüksek değerini tam beyan etmek mümkün değildir. Onun kıymeti onu daimî ve sadakatle okuyanların ruhunu o kadar sarıyor, o kadar kendine râm ve meftun ediyor ki; tahkikî iman mertebelerinde terakkî eden o fedakârlardan birinin başına bütün din düşmanları toplanıp Risale-i Nur’dan vazgeçirmeye çalışsalar yine muvaffak olamazlar ve olamadılar.
Ben ki, Risale-i Nur’u telif ile vazifelendirilen ve istihdam edilen Üstad’ın hizmetçisi olmayı en büyük bir nimet bilirim. Hizmetçisinin hizmetçiliğini yapmayı bir şeref addederim. Bu kalbî ve samimî bağlılığı çok görenler olabilir; fakat hiç de fazla bulmamalıdır.
Meselâ kıymetli bir eser okuruz, müellifine karşı içimizde az çok bir takdir hissi belirir. Molyer’in, Hügo’nun, Göte’nin eserlerine bir hayranlık duyarız. Acaba İslâm dininin rehberi olan Kur’ân-ı Hakîm’i tefsir eden bir İslâm dâhîsinin şahsına karşı bağlılığın derecesi nasıl olmalıdır? O meşhurlardan birinin eseri kâğıda yazılırsa, Bediüzzaman Said Nursî’nin Kur’ân tefsiri olan Nur Risalelerini altın sahifelere nakşetmek lâzımdır. Dine muarız olmayan müstakim bir filozofun eserini tetkik için saatlerce çalışılırsa, iki cihanın saadetini ders veren Bediüzzaman’ın eserlerini okumak için uykularımızı terk etmek gerektir. Evet dünyevî bir kitaba beş lira ödersek, Risale-i Nur gibi dünya ve âhirette insanı mes’ud kılan ve en yüksek bir mevki’ ve şerefe nâil olan bir tefsir-i Kur’ân’a yüz lira veririz ve veriyoruz. İcab ederse onun neşri uğrunda servetimizi de feda etmek, İslâm cengâverlerinin torunları olan biz gençlere lâzım ve elzemdir arkadaşlar!...
Gençlik Rehberi, s. 292
LUGATÇE:
derc etmek: yerleştirmek, koymak.
husule getirmek: meydana çıkarmak.
muarız: karşı koyan, karşı çıkan.
râm: itaat eden.
tahkikî iman: inandığı şeylerin aslını, esâsını bilerek inanma; sarsılmaz iman.
terakkî: ilerleme, gelişme, yükselme.