2025 yılında bir yazarın, bir akademisyenin “korkuyorum” diyerek fikir beyan etmeyeceğini ve artık yazılar yazmayacağını ilan etmesi haberiyle acaba övünenler olur mu?
Belki bazı idareciler; “Birini daha susturduk” diyerek sevinebilir ama esasta bu tablo “Büyük Türkiye”ye hiç bir şekilde yakışmaz ve yakışmadı.
“Korku” meselesinin yeniden gündeme gelmesi, siyasî yazıları ile tanınan Prof. Dr. Nuray Mert’in, “Korkuyorum, hem de çok korkuyorum; ülkem adına korkuyorum” sözleriyle yazarlığa veda ettiğini duyurmasıyla oldu. Gazeteci ve akademisyen Prof. Dr. Nuray Mert, “Veda ediyorum” başlıklı yazısında, siyasî yorum yazısı yazmaya ve görüş bildirmeye son verme kararı aldığını açıklamış. (medyascope.tv, 9 Nisan 2025)
Yazısına, “Şüphesiz insan çok cahil ve zalimdir” (Kur’ân, 50/72) şeklindeki ayet mealiyle başlayan Prof. Dr. Mert, “Yıllar önce, Fazilet Partisi’nin kapatılma kararı üzerine “Utanıyorum” başlıklı bir yazı (Radikal, 26 Haziran 2001) yazmıştım. Bu ülkede “ana muhalefet partisi kapatılırken, başörtülü kadınlar ‘suçlu’ muamelesi görürken özgürce dolaşmaktan utanıyorum” demiştim. O kapatılan partinin devamı olanlar iktidara geldi, ülkeyi 23 yıldır yönetiyor. 2010 yılında, bu kez “Korkuyorum” başlıklı bir yazı yazmıştım. Şimdi de korkuyorum, asıl bu kez korkuyorum, hem de çok korkuyorum. Hem kendi adıma, hem ülkem adına korkuyorum” demiş.
Yazılarına son verme kararı alan Nuray Mert’in şu beyanları “Demokrat Türkiye” hedefinden uzaklaştığını hatırlatıyor olsa gerek: “Benim partim, cemaatim, sosyal medya hesabım, takipçilerim yok. Üstelik, düşüncelerim hiçbir kesimden insanın hoşlanacağı türden değil. Tam da bu nedenle, laik kesimin hoşlanmadığı özgürlükleri savunduğum dönem akademik hayattan dışlandığımda kimse destek olmadı. Sonra iktidarın baskısı ile ana medyadan dışlandığımda beş yazar dışında, kimse ses çıkarmadı. Bazıları görüşlerime katılmadığı için, sonra baş muhalif kesilen bazıları ise, o zaman işlerini kaybetme korkusuyla ifade özgürlüğü adına tek kelime etmedi. Cumhuriyet gazetesinden atıldığımda, gazetenin görüşlerine uzak bazı demokrat arkadaşlar bile, Darwin teorisine inanmadığım için atılmayı hak ettiğimi yüzüme söylediler. Bu durum büyük bir yalnızlık demek, hep bu yalnızlığın, ezberler dışında kalmanın katlanılması gereken bir bedeli olduğunu düşündüm. Ancak, bu yalnızlık artık tehlikeli hâle gelmeye, boşunalık duygusu ağır basmaya başladı.”
Bir yazara, bir akademisyene, bir ‘aydın’a; ülke meseleleri hakkında ‘konuşmama ve yazmama’ kararı aldıran şartların, atmosferin Türkiye’nin menfaatine olduğunu söylemek mümkün olur mu? Demek ki ‘korku dağlara sinmiş’ denilen hâlden daha sarsıcı bir durum var karşımızda.
Buna rağmen ‘Korkutarak iş gören’lerin uzun dönemde kazanmalarına ihtimal vermiyoruz.