Öyle bir zamana denk geldik ki, ‘hak, hukuk ve adalet çağrıları’ bazılarını rahatsız eder hâle geldi.
Üstelik bu haklı çağrılardan rahatsız olanların bir kısmı, yaptıkları konuşmalarda “Hz. Ömer’in adaletini” anlatıp kitleleri coşturan siyasiler arasında yer alıyor.
Peki, ülkemizin bu günkü hâli ile “Hz. Ömer’in adalet devri” arasında bir irtibat, bir bağ, bir yakınlık, bir uyumluluk var mı? Nerede, “Dicle Nehri kıyısında bir koyunun bacağı kırılsa bundan sorumlu olurum” anlayışıyla hareket eden Hz. Ömer’in devri, nerede şimdiki “Bize göre adalet olsun yeter” diyenlerin devri...
Hatırlanacağı üzere “cehalet” en büyük düşmanlar arasındadır. Cehaletin neticesinde de insanlar kendi hak ve hukuklarını da bilmez, bilemez. Neticede karşı karşıya kaldıkları ‘haksızlık ve hukuksuzluğun’ farkına da varamazlar.
Bediüzzaman Hazretleri, “Haksızlığı hak iddia edenlere karşı hak dâvâ etmek ve onlara müracaat etmek bir haksızlıktır, hakka karşı bir hürmetsizliktir” der. (Mektubat, On Altıncı Mektup, s. 75) Günümüzde yaşananları başka türlü nasıl izah edebiliriz ki? Artık haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlikler “en adil işler” olarak sunulmaya çalışılıyor. En temel kaidelerden biri olan “Birinin hatasıyla başkası mesul olmaz” nassı bile dikkate alınmıyor ve birinin hatasıyla belki yüzlerce kişi mesul tutuluyor. Adalet terazisinin bu derece şaştığı bir yerde ‘iyi’ işlerin olması mümkün olur mu?
Bir siyasetçi, yaptığı konuşmada özetle ve bir mana olarak; bugün çektiğimiz bu sıkıntıların tek bir sebebi var: Ülkemizde yaşadığımız hukuksuzluk. Bu hukuksuzluğun mağduriyetini, ceremesini bütün Türk milleti çekiyor. Bütün dünyada gıda fiyatları ucuzlarken, Türkiye’de gıdaya erişim zorlaşıyor. Bütün dünyada enerji, doğal gaz fiyatı ucuzlarken, Türkiye’de tam tersine evde kullandığımız enerjiye yüzde 25 zam geldi. Hukuksuzluk her yerimizi zedeliyor. Bir an evvel demokrasi ve hukukun gerçekleşmesi için elimizden geleni yapmamız lazım. Hukuk herkese lâzım. Hukuk ve demokrasi yoksa ekmek yok, fakirlik var demektir. Bütün yaşananların sebebi ise hukuksuzluklardır demiş.
Peki bunu ifade eden idareci ya da siyasetçi haksız mı? Bazıları istemese de Türkiye’nin esas derdinin cehalete ilave olarak hukuksuzluk olduğunu görmek, duymak ve ilan etmek mecburiyetindeyiz.
“Hukuk olmasa da olur” anlayışı ile düzlüğe çıkmamız fıtrat kanunlarına terstir. Bu sebeple ısrarla “hak, hukuk ve adalet” çağrıları yapmaya devam etmek icap eder.
Şimdiki siyasetçiler kulak asmasa da “Adil, müreffeh ve büyük Türkiye” için fiili ve kavli dualardan geri adım atmamak şart vesselâm.