"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Fethullah Gülen’le yolumuz nasıl ayrıldı?

12 Nisan 2025, Cumartesi 01:36
Biz, Fethullah Gülen’in sıkıntı çıkaracağını sezdiğimiz için -1973 olabilir- Hocayı İstanbul’a çağırdık. Bu sezgimiz delillere dayanıyordu. - Gülen’in etrafında birtakım insanlar toplanmış, ona bazı makamlar izafe ediyorlardı. Kimisi “Hz. İsa,” kimisi “Mehdî,” kimisi de “Kahtanî” diyordu.

Dizi: Vefat yıl dönümü vesilesiyle Mehmet Kutlular'dan hizmet hatıraları - 6

İç çalkalanmalarla ilgili Üstad Hazretleri’nin üzerinde durduğu en önemli şey insanî bazı duygulardır. Kişi, bilhassa hizmetlere başladığı zaman -beşer tarihinde de bunu görüyoruz. İnsanların mahiyetlerinde olan bir takım duygular harekete geçiyor. Üstadın ifadesiyle bu duygular, muzır madenler gibidir. Her zaman kontrol altında tutulması gereken duygulardır bunlar.

Meselâ bunlardan bir tanesi enaniyettir. Bir diğeri şöhret duygusudur. Bir tanesi, menfaat noktasında kıskançlık meselesidir. Bir diğeri meylüttefevvuk, yani üstünlük taslama meselesi, kendini başkalarından üstün görme hadisesidir.

Bunun gibi insanlarda hisler ve duygular vardır. Bu arada insanın değişik istidat ve kabiliyetleri vardır. Bazıları, istidat ve kabiliyetleri yeteri kadar kavrayacak ve anlayacak durumda değildir. Yani iyi niyetle muhalefet ederler. Yeniliklere açık değildirler. 

Biz de kuvvetli bir fikir akımıyız, dinamiği iman hareketi olan bir cemaatiz, bir kitle hareketiyiz. Her türlü düşünce, fıtrat ve mizaçta insanın oluşturduğu bir topluluğuz. (...)

ZÜBEYİR AĞABEY DENGELERİ SAĞLIYORDU

Zübeyir Ağabeyin vefatından sonra bir takım sıkıntılar belirdi. Zübeyir Ağabey dengeleri sağlıyordu. Çünkü onun himayesinde ve idaresinde müesseseleşiyor ve neşriyat hizmetini yapıyorduk. O vefat edince, ağabeylerimize birtakım telkinler başladı: “Bu adamlar kim? Bunlar daha dünkü çocuk. Üstadı tanımazlar, onun yanında, hizmetinde bulunmamışlar. Hâlbuki Üstadın esas hizmetkârları, vârisleri sizsiniz; ama bunlar sizi dinlemiyorlar bile. Bütün malların da üstüne oturmuşlar. Âdeta sizi bir kenara itmişler. Dağdan gelmişler, bağdakini kovmuşlar.” 

Maalesef, biz ne kadar böyle bir mesele olmadığını söylediysek de, “Biz sizin emrinizde, Üstadımıza sadakatle hizmet etmeye çalışıyoruz” dediysek  de; bunlar zahiren, “Tamam doğru kardeşim” dedikleri hâlde iç dünyalarından bunu atamadılar. 1972’den sonra, daha önce de açıkladığım, gazete ve Yeni Asya Yayınlarına karşı olan bir hareket başladı.

Ağabeylere ben şunu da söyledim:

“Bakın, birtakım insanlar size telkin ediyorlar. Bizleri kastederek, ‘Bunların sizi dışlamak noktasında bir takım düşünceleri var’ diyorlar.

“Gelin sizinle Anadolu’ya çıkalım. Bu Anadolu size mi itibar edecek, bize mi?  Göreceksiniz ki size itibar ve hürmet edecekler. Eğer sizin dediğiniz gibi bir maksadımız olsa, beraber çıktığımız zaman size değil, bize itibar etmeleri lâzım gelir. Bizim yanımızda olan insanlar, acaba sizin aleyhinizde konuşuyorlar mı? Sizin aleyhinizde bulunuyorlar mı?”

“Hayır!”

ŞAHS-I MANEVÎNİN HİZMETİNDEYİZ

Demek ki, biz size hürmetten  başka bir şey  telkin etmiyoruz. Biz sizi Üstadımızın hizmetkârları biliyoruz. Bu şahs-ı manevînin içinde beraber çalışıyoruz. Bu hizmetlerimizi geniş kitlelere götürme ve ulaştırma noktasında beraber karar veriyoruz. Bunlar cemaatin gelişmesine vesile oluyor. Öyle ise hem o sevaptan, hem şereften, hem de itibardan siz bizden daha büyük pay alıyorsunuz. Çünkü bunlar sizin defterinize geçiyor. Şahs-ı manevînin mümessilleri sizsiniz. Biz sizin emrinizde insanlarız.”

Bunları konuştuğum zaman rahatladıklarını görüyordum. Fakat bizden ayrıldıkları zaman, yine birtakım telkinlerin tesirinde kalıyorlardı. Bana göre 1980’den sonra  ayrılma hadisesinin en büyük amillerinden bir tanesi de bu birikimler olmuştur. Eğer 1980 öncesi, ufak tefek çatlaklıkları önceden tamir etme imkânımız olsaydı, (…) darbe bu kadar büyük bir hasar ve tahribat yapamazdı.

Bu çatlakları izale etme imkânı yok  muydu? Ağabeyler böyle bir görev açısından gereğini yapabilirler miydi? Yapamadılar mı? Bu ve benzeri  sorular zihnimi hep meşgul edegelmiştir. Ancak mevcut gerçekler ve dönemin şartları dikkate alındığında, aşağıda kaydedeceğim değerlendirmeler, tatmin edici olmakla birlikte, tahassürle “Keşke, keşke!” dememi engelleyememiştir.

Ağabeyler bu gibi durumlarda, kararlılıkla meselenin üzerine gitme noktasında; pozisyonları, yapıları, mizaçları itibarıyla buna müsait değillerdi. Buna müsait olan Zübeyir Ağabeydi. O süratle ağabeyleri toplar, bir takım kararlar alırlardı. Bütün bunlar Zübeyir Ağabeyin hâkimiyeti altında yürüyordu. Onun vefatından sonra, ağabeyler faaliyetlerini kullanamadılar. Toplanıp kararlar alsalar da, kararlara riayet edemiyorlardı.

FETHULLAH GÜLEN’İ ÇOK UYARDIK, DİNLEMEDİ

Meselâ Fethullah Hoca meselesi bu konuda iyi bir örnektir: Biz, Fethullah Hoca’nın sıkıntı çıkaracağını sezdiğimiz için- 1973  olabilir-Hocayı İstanbul’a çağırdık. Bu sezgimiz delillere dayanıyordu.

Fethullah Hoca’nın etrafında bir takım insanlar toplanmış, hocaya bazı makamlar izafe ediyorlardı. Kimisi “Hz. İsa,” kimisi “Mehdî,” kimisi de “Kahtanî” diyordu. Hocaya aşırı iltifatlar yapılıyordu. Bundan dolayı da bazı yerlerde, “Fethullah Hoca namına,” ona bağlı olduğunu söyleyen insanlar tarafından dershaneler açılıyordu: Edremit, Çanakkale gibi.

Biz sür’atle bunun üzerine  gidilmesi lâzım geldiğini, aksi takdirde parçalanmaya, bölünmeye gidileceğini ortaya  koyduk. 

İstanbul’da, Hizmet Vakfı’nda, Fethullah Hoca’nın da bulunduğu bir toplantı düzenledik. Bütün arkadaşlar, ağabeyler vardı. 

Fethullah Hoca’ya  şunları söyledim:

“Bak böyle böyle bir hadise var. Biz aynı Üstadın talebeleriyiz. Nur Talebesiyiz. Böyle ayrı bir hareket, ‘size bağlı, bize bağlı’ diye bir durum olamaz. Kim bunu yapıyorsa, bize istinaden yapıyorsa bunun haddini bildirelim. Size bağlı görünüyorsa siz onun haddini bildirin, bu mesele bitsin.”

HOCA: BEN SİZİN GİBİ DÜŞÜNMÜYORUM

Hoca şu cevabı verdi:

“Ben sizin gibi düşünmüyorum. Bunlar olabilir. Hatta bunlar Asr-ı Saadet’te de olmuş. Biliyorsunuz Sahabeler kemiklerle birbirlerinin üzerine yürümüşler. Ben de böyle farklı oluşumların olabileceğine inanıyorum. Böyle oluşumların üzerine, sizin anladığınız tarzda, şiddetle gidilmesi taraftarı da değilim.”

Konuşmamız karşılıklı olarak şöyle devam etti:

“Onlar Sahabeydi. Hepsi içtihada yetkiliydiler. Fakat biz böyle değiliz. Biz aynı Üstadın talebeleriyiz. Bizim böyle içtihat yetkimiz yok. İçimizde böyle bir meselenin olmaması lâzım.” 

Hoca kabullenmedi. 

Ben yine şunu söyledim:

“Siz böyle devam ederseniz, biz size tavır koyarız. İçimizde böyle bir oluşuma imkân ve fırsat vermeyiz.”

Hoca, “Sizin bileceğiniz iş” dedi.

FETHULLAH GÜLEN KENDİ YOLUNU ÇİZDİ

Sonuçta Fethullah Hoca kendi yolunu çizdi, ama bizim cemaatimizden fazla adam alamadı. İzmir’deki bazı arkadaşlar hariç.

Ağabeylere, yanlış hareket edenlere karşı bir türlü tavır koydurtamadık; siyasetçiler başta olmak üzere... Tabiî o zaman, fitne hareketleri bu davranışlardan güç ve kuvvet alıyorlardı. Biz bunları gördük.

Biz yine de (Yeni Asya grubu olarak) Fethullah Hoca meselesinin üzerine gittik. Zübeyir Ağabey o zaman vefat etmişti. Eğer alınan kararlar gereği ağabeyler de meselenin üzerine ciddiyetle gitseydi, ne siyasî noktada biz bu kadar zarar görürdük, ne de Fethullah Hoca noktasında böyle bir duruma gelirdik, 

Başka meseleler de değişik olurdu. Çünkü, müşterek olarak tavır koyduğumuz zaman böyle şeylerin gelişmesi, kuvvetlenmesi mümkün olmayacaktı. Cemaat tek sesle karşısına çıkacaktı.

Bu tavrı ancak Zübeyir Ağabey ortaya koyuyordu.  

***

Kutlular: Gülen hiçbir zaman “Ben Nurcuyum” demedi

Nurculuk hareketinin en önemli kollarından olan “Yeni Asyacılar”ın lideri Mehmet Kutlular ve cemaatin yayın organı olan Yeni Asya gazetesinin de sahibi olan Kutlular, Milliyet’in sorularını şöyle yanıtladı:

Fethullah Gülen için “Nur tarikatının lideri” deniyor…

Kutlular: Öncelikle Nurculuk bir tarikat değildir. Said-i Nursi, “Zaman tarikat zamanı değildir” demiş, İslâma çağdaş bir yorum getirmiştir. Nurcu diye, Said-i Nursî’ye ve onun Nur Risaleleri’ne bağlı olan, onun ölçü ve prensiplerini kabul eden ve ona göre hareket edene denir. Ama risaleleri okuyup onu kendine rehber kabul etmeyenler de vardır.

Fethullah Hoca Nurcu değildir

Fethullah Hoca’ya gelince; hiçbir zaman “Ben Nurcuyum” demedi ki bu arkadaş. “Ben şuculuktan, buculuktan nefret ederim” dedi. Ama belirli kesimler kasten onu Nurcu göstermek istiyor. Kendine göre bir anlayışı var, ona göre bir hizmet başlatmış.

Ama sizinle beraber değil miydi?

Kutlular: Beraberdi, ama 1971’den sonra bu hareketi yeterli görmediği için ayrılmayı tercih etti. Bizi biraz dar bakışlı görüyordu. Adalet Partisi’ni desteklememizden, hatta gazete çıkarmamızdan rahatsızdı. Bu gazetede bazı gruplara yönelik yayımlarımızı tasvip etmiyordu. “Herkesi kucaklamak lazım, bazı kesimleri rencide ediyorsunuz” diyordu.

“Derin devletin işi”

Gülen, 1995’e kadar ortaya çıkmamıştı, sonra da hep gündemde kaldı. Ne değişti arada?

Kutlular: “Derin devlet” denen şeye dayanıyor bu meselenin ucu. 1980’den sonra devletin politikası değişti.

Eskiden anarşist ve marksistler tehlikeydi, sonra dindarlar oldu, öyleyse bu dindar gruplarla temas kurmak, onlarla beraber çalışmak gerekecekti. Amaç onları devletle barıştırmaktı. Bu amaçla, görevlendirdikleri insanlar cemaatlerin ileri gelenleriyle temas kurdular.

Fethullah Hoca ve cemaatinin önünü devlet açmıştı, şimdi de kapatıyor diyorsunuz…

Kutlular: Evet. Bir zamanlar Fethullah Hoca’yı, hoşgörüyle, okullarıyla “örnek bir Müslüman” olarak gösterdiler; devlet büyükleri okullarını ziyaret etti ve Hoca’yı alkışladı. Bir takiye varsa devletin bunu bilmemesi mümkün müydü? Değildi. Maksatlarını yerine getirdiler, ardından büyüdüğünü görünce de “Devleti ele geçirmek istiyor” dediler.(...)

Gülen cemaatindeki istihbaratçılar

“Cemaate daha ziyade istihbarattan olanlar gitti. Bana da geldiler; ‘Yurtdışında Milli Görüş ve Süleymancılara karşı beraber çalışalım’ dediler, ama ben reddettim. Çünkü o adamlar sana inandığı için değil, seni kendi maksadına göre kullanmak için geliyor. Kullandıktan sonra da seni bir kenara bırakacaktır, kırıp dökecektir. Bu ‘derin devlet’ dediğimiz büyük ölçüde bütün İslâmî gruplarla anlaşmalar içine girdi. Bu arada herhalde Fethullah Hoca ile anlaşacaklardı. Hoca şöyle konuşuyor: ‘Yurtdışında okulları kurmamda devlet, istihbarat bana yardımcı oldu. Devlet yöneticileri ilgili devletlere referans verdi.’ Devlet yardımı olmazsa bu okulları kurmak mümkün değil.

Burada menfaatler karşılıklıdır. Her iki tarafın da maksadı ayrıdır. Tıpkı çetelerde olduğu gibi. Devlet önce bunları tetikçi olarak kullanmış. Fakat çeteler de sonra ‘Biraz da ben devletten yararlanayım’ demiş. Devlet de İslâmî gruplara, ‘Devlete, Atatürk’e saygılı olun, biz de size yardımcı oluruz’ demiştir. Bakın bazı İslâmî gruplara, 12 Eylül’den sonra birden palazlandılar. Acaba kendi güçleriyle mi palazlandılar? Hayır. Ama devlet zamanla bakıyor ki bu gruplar büyüyor. O zaman da paniğe kapılıyor ve engellemeye çalışıyor.”

Ruşen Çakır | 26.06.1999 – Milliyet

— SON —

Okunma Sayısı: 3039
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.
(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı