Anne, bu eller benim mi?
Emanet, yavrum!
Ya, bu dallardaki meyveler?
Meyveler, hep taze huzurum…
Bana yepyeni masallar anlat.
Masallar ki hep bahar koksun.
Ayrılıklar, adım başı musallat…
Gölgelerin muhabbetinde yoksun.
Dallarda yumşacık gezinir rüzgâr.
Yapraklarda sarmaş dolaş bir beste…
Her baharda, dirilişten haber var.
Her bahar, sevgiliden bir deste…
Dallardan eskimiş zamanlar sarkar.
Bir yanım gündüz bir yanım gece…
Ayrılık, kavuşmak gözlerime bakar:
“Yaşayıp ölmek kaç hece?”
Kâh korkuya kâh ümide düşünce…
Mevsimler dizilir bir bir, odama.
Kış bir kefen gibi sarmalar beni.
Her bahar yeni…
Zamanın fotoğrafı: Aynalar…
Çocukluğumu unuttuğum bir köşesinde…
Gitsem bir gün, tozunu alsam.
El sallasam.
Gözyaşlarım merhamet dilenir.
Duâlarda gülen ellerimdir.
Yağmurlar beni tanır mı anne,
Tık tık pencerelerde?
Unuttuğum bir şey var geride.
Bir şey; elimi eteğimi çeken…
Gece gibi biraz, biraz gündüz...
Hani, bir sabah vakti, erken…
Anne, biliyor musun; geceleri…
Gözlerin miydi yıldızlar gibi?
Beni rüyâlara mı uyandırırdın?
Sen mi çözerdin bilmeceleri?
Anne, çocukluğum hangi sabahtır?
Sokakların tebessümü ne vakte kadar?
Riyalardan görünmez yüzüm olacaksa…
Benim kaç adım var, anne?
Anne, bu kalp benim mi?
Emanet, yavrum!
Bir bestesi var: Huu, Huu…
Duydun mu?