"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Tekfire çabuk cür’et edenler düşünsünler!”

Kâzım GÜLEÇYÜZ
08 Nisan 2025, Salı
Din-siyaset ilişkisini rayına oturtmak için aranan formül, Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu ve “Siyaset dinin hizmetinde olmalı, din siyasetin değil” şeklinde özetlenebilecek prensip olsa gerek.

Bunun hayata geçirilmesi ise, dini bütün siyasî tarafgirlik ve karşıtlıkların üzerinde tutan bir anlayışla mümkün.

Burada özellikle dinî hassasiyetler adına ortaya konulacak tavırlar, hayatî öneme sahip. Meselâ, siyasî tartışmalara dinî söylemlerle müdahil olunması, hele siyaseten karşı olunan görüş sahiplerine “dinsiz, münafık” gibi sıfatların kolayca yakıştırılabilmesi, çok yanlış.

Bediüzzaman’ın bu çok kritik ve hassas konuda da kesinlikle gözardı edilmeyip dikkate alınması gereken son derece önemli ölçüler verdiğini görüyoruz.

Meselâ Sünuhat’ta diyor ki: “Dine imale etmek [meylettirmek] ve iltizama [dini gerekli görüp sahip çıkmaya] teşvik etmek ve vazife-i diniyelerini ihtar etmekle dine hizmet olur. Yoksa ‘dinsizsiniz’ dese, onları tecavüze sevk etmektir. Din, dahilde menfî tarzda istimal edilmez.” (ESDE, s. 498.)

Yine Said Nursî’ye göre, mü’min bir kişiden “kâfir bir sıfat” sâdır olabilir, ama bu, o kişinin —hele imanına delâlet eden başka sıfatlar taşıyorsa—küfrüne hükmetme gerekçesi olamaz. Onun için, “Tekfire çabuk cür’et edenler düşünsünler!” (Age., s. 472.) ikazında bulunan Üstad, aynı konudaki vurgulu Nebevî irşad ve uyarılara da dikkatimizi çekiyor.

Afyon mahkemesinde savcının kendisine yönelttiği “Onu tazyik eden bir kısım memurlara zındık ve münafık diyor” suçlamasına cevap verirken de şöyle diyor:

“Bîçare ve aldanmış ve vazife itibarıyla Said’i hapis veya tâzib etmiş bir kısım Müslüman ve ehl-i iman memurlara o münafık ve zındık tabirini vermek büyük bir cinayettir. Hâlbuki Said’i bilenler bilirler ki, mümkün olduğu kadar tekfirden çekinir. Hattâ sarih küfrü bir adamdan görse de, yine tevile çalışır, onu tekfir etmez.”

Esasen kişilerin imanı veya küfrü hakkında karar verecek mercî, İlâhî adalet terazisinin sahibi olan Allah’tan başkası değil, olamaz. Kul, aynı kulluk statüsünü paylaştığı başkalarını inançlarıyla ilgili olarak yargılama ve mahkûm etme hak ve yetkisini nereden alıyor?

Okunma Sayısı: 548
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı