Muhalefetin davetine uyarak boykota destek veren sözleşmeli TRT sanatçılarının sözleşmelerinin feshedilmesi; hukuk devleti, demokrasi ve insan haklarında Türkiye’nin geldiği durumu göstermesi açısından büyük ve sağlam bir gösterge.
Bir TRT Yönetim Kurulu Üyesinin o sanatçılarla ilgili bu durumu “Devlet yöneticilerine bayrak açıp devlet kanalında çalışmak” şeklinde tavsif etmesi de işin tuzu biberi oldu.
***
Önce bazı ön bilgiler:
1. Muhalefeti boykot çağrısı yapmaya iten sebep, iktidar yargısının İstanbul’da yıllardır yapmadığını Ekim’den bu yana önce başka denemelerle ve nihayet Ekrem İmamoğlu operasyonu üzerinden yapan yeni yargı bürokrasisi. Yani muhalefeti adeta mecbur eden ızdırar hâli.
2. TRT’yi ve yandaş medyayı “öğrenmek için” izlemeyeli çok oldu. Millete de yıllardır bunu tavsiye ediyor ve uyandırmaya çalışıyoruz: Devlet medyası “hükümet medyası” değildir. İktidarın “muhalefete çakma” aracı değildir. Siyasî tarafsızlık kurumsal olarak en çok bu kurumsal yapılar için gereklidir.
3. Anayasa bazı kamu görevlilerine siyaset yapma hakkı tanıyalı çok oldu.
Demokratikleşmede önemli açılım olan 1995 değişikliğinden sonra Anayasanın 68. maddesinin ilgili kısımları aynen şöyle:
“Hâkimler ve savcılar, sayıştay dahil yüksek yargı organları mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri, yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, Silahlı Kuvvetler mensupları ile yükseköğretim öncesi öğrencileri siyasî partilere üye olamazlar.
“Yüksek öğretim elemanlarının siyasî partilere üye olmaları ancak kanunla düzenlenebilir. Kanun bu elemanların, siyasî partilerin merkez organları dışında kalan parti görevi almalarına cevaz veremez ve parti üyesi yüksek öğretim elemanlarının yüksek öğretim kurumlarında uyacakları esasları belirler.
“Yüksek öğretim öğrencilerinin siyasî partilere üye olabilmelerine ilişkin esaslar kanunla düzenlenir. …”
Devlet Memurları Kanunu da “Tarafsızlık ve devlete bağlılık” başlıklı 7. maddesinde konuyu şöyle düzenliyor:
“Devlet memurları siyasî partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasî parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar; hiçbir şekilde siyasî ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar.”
***
O hâlde “memur” lara siyaset yasak. Ama sadece muhalefet lehine siyaset değil, iktidar lehine siyaset de yasak!
İstisnaları da anayasa’da belli. İşçi niteliğindeki kamu görevlileri ve üniversite öğrencileri ile hocaları siyasî partilere üye olabilir, mesaisini aksatmayacak şekilde aktif siyasî faaliyetlere katılabilir.
Şimdi TRT’deki devlet/hükümet meselesine bakalım.
“Devlet yöneticilerine bayrak açıp devlet kanalında çalışmak” ne demektir? Siyaset yapma hakkına sahip olan birilerinin muhalefet yapması “devlet yöneticilerine” bayrak açmak mıdır?
Evet devletin yöneticilerine bayrak açmaktır. Onların değişmesini istemektir. Yerine başkalarının gelmesini istemektir.
Ama anayasal hakkını kullanarak siyaset yapanın iktidarı eleştirmesi hukuken “yanlış” değildir. Bunu yapana ceza verilemez, ceza ile tehdit edilemez. Muhalefet edenin sözleşmesini feshetmek de bir tür hukuksuz cezadır.
Böyle bir ceza verilirse devlet ve hükümet birbirine karıştırılmış olur.
O zaman da demokrasi ve hukuk devleti güme gider. Keyfî yönetim için yol olur. Yarın birileri siyaset yapması serbest olan diğer kamu görevlilerini ve bilhassa üniversite hocalarını bu sebeple hukuksuzca cezalandırmaya çalışır. Bu kanunsuz “gelenek” iktidar değişince de sürer gider.
Yazıktır, daha da yazık olur. Bizden söylemesi.