Bu yazı dizisi Yeni Asya Neşriyat’ın yayınları arasında çıkan “Âlemlere Rahmet Peygamber Efendimizin Hayatı” kitabının ve Uhuvvet Risalesi’nin taranması ile oluşmuştur.
Bizler kendimizi tanımlarken Risale-i Nur hizmetinin hadimleri olarak tanımlarız. Mesleğimizin, Risale-i Nur’un mesleği olduğunu söyleriz. Risale-i Nur hizmeti mesleğinin ise Sahabe mesleği olduğunu, Risale-i Nur’un hilafet makamını dalâlet ve sefahet asrında sürdürdüğünü biliriz. Sahabe mesleği ise sırat-ı müstakimde Kur’ân ve Sünnetin çizdiği sınırlarda hayata bakmak, hayatı İslâm’ın nuru ile yaşamak demektir. Peki, Risale-i Nur hizmetindeki en temel prensiplerden olan uhuvveti, Sahabe mesleği kapsamında sırat-ı mustakimde nasıl yaşamalıyız, nasıl öğrenebiliriz ve uhuvvet ne kadar mühim bir esastır?
Bu soruların cevaplarını tabiî ki de İslâm’ın vücut bulmuş hâli, âlemlere rahmet olan Efendimizin (asm) hayatından sorup kıssalardan ders çıkarmamız Risale-i Nur’un esas düsturu olan uhuvveti daha doğru anlamamıza imkân tanıyacaktır. Peygamber Efendimiz (asm) diğer peygamberlerden farklı olarak sadece yaşadığı dönemi nurlandırmamış; kıyamete kadar hüküm sürecek kaideleri, kuralları, hakikatleri bizlere ulaştırmış tebliğ ve telkin etmiş, enfüsî ve içtimaî hayatımızı nurlandırmıştır.
O zaman diliminde yaşanan hâdiseler, Allah’ın iradesi ile yaşanmış ve kıyamete kadar yaşayacak olan tüm insanlara yani bizlere indirilen Kur’ân ayetlerinin nüzulüne vesile kılınmıştır. Bu sebeple o zamanlarda yaşanan hâdiseleri sadece o zamana hasretmeden kendi nefsimize yönelik dersler çıkarıp iman hizmetindeki konumumuza dikkat etmeli; duygu, durum, hâl ve davranışlarımızı çıkardığımız derslere göre şekillendirmeliyiz. Allah hepimizin nefislerini Cahiliye âdet ve hâllerinden ıslah eylesin. Amin…
Zat-ı Zülcemal, Peygamberimizin (asm) nurunu Hz. Adem’le birlikte bu dünyaya indirmiş ve nesillerce en güzel ve yumuşak huylu, adaletli ve merhametli olan evlâtlar ile Peygamberimize (asm) kadar bu nur taşınmış ve insanoğlunun enfüsî ve içtimaî dairelerini O’nun nuru ile nurlandırmış. Ne zaman ki insanlık o nurdan uzaklaşmış toplumdaki sükunet, uhuvvet de bozulmuş. Enfüsî ve içtimaî dairemizdeki uhuvvetin sarsılma sebebi Sünnet-i Seniyyeden uzaklaşmak, O’nun getirdiği düsturları unutmak ve uygulamamak veyahut hiç bilmemek olabilir mi? Bunun için acilen bir nefis muhasebesi yapmamız gerekiyor.
Evet, Peygamberimizin (asm) ihsan-ı İlâhî’den getirdiği uhuvveti kavramadan önce, nurlandırdığı o mübarek Sahabelerin âlemlere âlim olmadan yaşadıkları Cahiliye asrının âdet ve geleneklerine ve o âdet ve geleneklerin karanlığında hapis olan toplumdan biraz bahsetmek lâzım. Hukuksuzluğun ve haksızlığın âdet ve gelenek olduğu, zulmetmenin makam ve şöhret sanıldığı; yanlış örf âdetlerinde, şirklerinde ve enaniyetlerinde inatçı olmanın sadakat sayıldığı, cerbeze yapmanın ve yalan söylemenin zekanın bir ölçütü sanıldığı bir dönem. Hakkın kuvvette olduğu, zalimin zulmünden kainatın celâllendiği; şiddetli tufanların, depremlerin, kıtlığın ve hastalıkların olduğu, mazlumun uğradığı zulmü kendisine hak gördüğü bunu normal bildiği, hakkın hatırının olmadığı kapkaranlık bir dönem. Böyle bir asrı anlamak çok da zor gelmiyor şu asırda…
Artık kâinat insanoğlunun yeryüzündeki zulmüne katlanamaz bir hâl alıyor. Güneş daha çok yakıyor, sular daha keskin akıyor, rüzgâr daha sert esiyor. Kâinat artık Peygamberimizi (asm) istiyor ve çaverilm Kainatın ve insanoğlunun O’nun (asm) hakikatine, O’nun nuruna, O’nun nasihatine, O’nun nezaketine, O’nun Allah’ın izni ve emri ile inşa edeceği uhuvvete ihtiyacı var. Ve nihayetinde hiçbir duayı ve ihtiyacı karşılıksız bırakmayan Cenab-ı Allah âlemlere rahmet Peygamberimizle (asm) bu dünya zeminini sakinleştiriyor. Âdeta yeryüzündeki mevcudatın uhuvvetini sağlıyor. O’nun gelişi ile sadece zemin yüzüne değil mümine de uhuvvet ve sevgi bağışlıyor. Uhuvvet, Allah’ın İslâmiyet’le gönderdiği en temel unsurlardan bir tanesi, temel gayesi. Cahiliye dönemindeki âdetler ve gelenekler çerçevesindeki hayat düşünüldüğünde Peygamber Efendimizin (asm) en büyük mu’cizelerinden bir tanesidir uhuvvet.
Evet, İslâm’ın özünün uhuvvet olmasına nazar edecek olur isek Risale-i Nur’un özünün de uhuvvet olması pek de abes değil. Yazı dizimizin girizgahını yapmakla beraber devam eden yazılarımızda beraberce Peygamber Efendimizin (asm) hayatındaki uhuvveti, Uhuvvet Risalesi ile birlikte teffekkür etmeye çalışacağız. Rabbim istifademizi arttırsın. Uhuvveti temin eden kuvvet veren, uhuvvete dua eden Risale-i Nur talebelerinden olmayı nasip etsin amin…
(Devamı yarın)