"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nasihat ancak muhataba yapılır

Ahmet BATTAL
26 Nisan 2025, Cumartesi
İYİ Parti Genel Başkan Vekili ve tabip milletvekili Turhan Çömez ile İYİ Parti milletvekili Selçuk Türkoğlu geçen gün Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptıkları bir basın açıklaması ile Sağlık Bakanını ve hükümeti göreve davet ettiler.

Aktardıkları bilgilere göre -doğruysa- Bursa’da bir aile hekimi hastalara rapor yazarken altına bir de Risale-i Nur Külliyatına dahil Hastalar Risalesinden seçilmiş bir metin yazıyor. 

Vekillere göre bu yanlış ve engellenmesi gereken bir durum. 

Vekillerin açıklaması Risale eleştirisi değil. Siyasete yönelik bir “kamu hizmeti yöntemi” eleştirisi ve belki de dindarlara yönelik bir “din hizmeti metodu” eleştirisi. 

Nitekim mevzuyu anlatırken sıra Risalelere geldiğinde dikkatli bir üslupla “Kim hangi konuda yazdıysa bunu sevenler, bağlıları olabilir. Ama bu devletin resmî evrakı. Bu sadece bir tanesi. Her bir raporda ayrı bir pasaj ve bölüm var.” diyerek sunuyorlar. 

Konu sosyal medyada çeşitli yönlerden tartışıldı. En çok dikkatimizi çeken, vekillerin dikkatli üslubunun da etkisiyle olsa gerek müzakerelerde siyasetin ve siyasî bağnazlığın fazla öne çıkmaması idi. 

Öncelikle şunu ifade edelim; biz de konuya siyasî yönden bakmayacağız. Zaten işin siyasî bir yönü de yok. Konu hasta doktor ilişkisi ile ilgili gibi görünse de aslında dinî tebliğin metodolojisi ile ilgili.

*

Din nasihattir. Nasihat ancak muhataba yapılır. Genele yapılan nasihat, şeair (toplumsal dinî motifler) eliyle olanıdır. 

Meselâ mezar taşlarındaki “el baki hüvel baki” nasihattir. Her okuyan okumuş olur. Nasibi olan bundan nasihat alır, nasibi olmayan üstünde düşünmeden geçer. 

Meselâ minaredeki ezan nasihattir. Dileyen durur, hizaya geçerek dinler ve hatta namaza “koşar,” namazda gözü olmayan da duymazdan gelir. Meselâ dindar mesture bir hanımın başındaki örtü bir nasihattir. “Edepli müminenin asaleti budur” dedirtir. 

Bunlar ancak ve sadece alıcısına hitap eden ve yarasalardan başkasına zarar vermeyen üsluplardır. 

Pakistan kaynaklı Tebliğ Cemaatinin, genele, rastgele ve kısa cümlelerle tebliğ metodu da bir yöntemdir, ama taciz etmeyen bir seviyede kaldığı sürece doğrudur. 

Kamu kaynakları ile dinî tebliğ faaliyeti yapan bir Diyanet İşleri Başkanlığı ve devasa kadrosu var. Hastanelerde -elbette dileyen hastalara- dinî telkin için ayrı ekipler kurup kurmayacağı ve çalışma metodolojisi ayrı konu.

*

Sivil din hizmetlerine gelince; 

Hastasının tedavisine Hastalar Risalesi ile ve hatta Kur'andan seçilmiş ayetlerin mealleri ile yardımcı olmak isteyen bir dindar doktor bunu rastgele ve resmî belge niteliğindeki rapor üzerine yazılar yazarak yapamaz, yapmamalı. 

Unutmamalı ki dinî tebliğin en temel şartı “zarar vermezse nasihat etmek”tir. 

Nitekim Bediüzzaman, Osmanlının Meşrutiyet (demokratik saltanat) Döneminde sivil din hizmetlerinin köken kuruluşu durumunda gördüğü ve kurucularından olduğu İttihad-ı Muhammedî Cemiyetini tarif ederken şunu -da- söylüyor: 

“Böyle cemiyetin reisi Fahr-i Âlem’dir (A.S.M.) ve mesleği, herkes kendi nefsiyle mücahede, yani ahlâk-ı Ahmediye asm) ile tahallûk [ahlâklanmak] ve Sünnet-i Nebeviyeyi ihya ve başkalarına da muhabbet ve eğer zarar vermezse nasihat etmektir.” 

Yani nasihatin en iyisi ihlasla yaşamak ve bunu göze batırmadan göstermektir. 

Sözlü nasihatin “zarar vermeme” şartına bağlanmasının sebebi ise yan tesir riskidir. 

Ortada bir yerde duranı acı dille sokup geri kaçırdıktan sonra bırakın ileri getirmeyi, eski orta duruşuna getirmek dahi zordur: Bırakalım ortada alıcı kalsın. Bir gün nasip olursa bir ihlaslı onun elinden tutar ve öne getirir, hakikati kendisi alır. Nitekim Mecellede de “def-i mefasid celb-i menafiden evladır (zarardan kaçmak faydayı elde etmekten önce gelir)” denilmektedir. 

*

O iyi niyetli doktorun yaptığı şu sebeplerle de yanlış: 

Muktezay-ı hale mutabık hareket etmek; ata et, aslana ot atmamak önemlidir. 

Hasta alıcı bile olsa ihtiyacı olan cümle hangisi ise onu seçip vermek gerekir. Bu örnek olayda alıntılanan cümle “Ey şekvacı hasta …” diye başlıyor. Doktor bu manevî şifayı rastgele dağıttığına göre bu hastanın “şekvacı” olduğunu bilmiyor. Belki de şekvacı değil. Değilse yan tesir riski büyüktür. 

Hem kıymetli malın sahibi ya da teşhircisi malını yere sermez, çamura, dile düşürmez. Müşteri olmayana malını ucuza ve hatta bedavaya vermeye kalkmaz.  

O doktor ilânât yapmak istiyorsa bilsin ki sosyal medyada elli bin liraya beş milyon kişiye ulaşmak mümkün. 

Bu olay vesilesiyle dinî tebliğin sınırları ve sivilliği konusu gündeme gelmiş oldu. Ümid ederiz ki bu sayede dinî cemaatlerin tebliğinin devlet nimetlerinden ve siyasetin gölgesinden uzak olması gerekliliği daha iyi anlaşılmış olsun. 

Dini devlete ve topuza dayamanın çağı çoktan geçti. İhlâsı netice veren vicdan hürriyeti asrındayız.

Okunma Sayısı: 511
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı