"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Peygamber Efendimizin (asm) hayatında uhuvvet - 2

Müşerref Ünal
26 Eylül 2024, Perşembe
Bir önceki yazımızda girizgah yapmıştık. O zamanki hadiselerin günümüze ışık tuttuğunu, Allah’ın o zamanki hadiselerle kıyamete kadar hüküm sürecek kaideler koyduğunu, Sahabelerin imtihanları ile bizim de Sahabe mesleğini sürdürmemiz sebebi ile imtihan olduğumuzdan bahsetmiştik.

Bu yazımızda Peygamber Efendimizin (asm) ihsan-ı İlâhîden getirdiği uhuvvetin enfüsî ve içtimaî dairedeki önem ve işlevine nacizane değineceğiz. Şöyle ki ;

İSLAMİYET KİŞİYİ KENDİYLE BARIŞTIRIR

Evet İslâmiyet Peygamberimizle (asm) yeryüzünü şereflendirdi ve ümitsizlikle kararan kalpleri nurlandırdı. Toplumdaki bozulmuş uhuvveti temin için İslâmiyet’in temel prensibi şaşmadı. Uhuvveti tesise en küçük daireden başladı. Sahabelerin en önce iç alemlerinde sükuneti ve barışı; uhuvveti temin etti.

Sahabeler geçmiş günahlarını düşündüklerinde bunun için kendilerine kızıp pişmanlık duyup ağladıklarında, veya Hz. Halid bin Velid’in heybeti geçmiş hatalarıyla ezildiğinde Peygamberimiz (asm) “İslâmiyet kendinden önceki günahları bıçak gibi kesip atar” buyurarak en önce enfüsî dairedeki uhuvveti temin etmiş. Kişinin hataları sebebiyle o kişiyi bütün bütün bir karanlığa itmemiş ve kötü bilmemiş. Her zaman tövbe kapısını açık tutmuş. Üstad Bediüzzaman bizlere Uhuvvet Risalesi’nde, kardeşimizin küçük bir seyyiesi için onu bütün bütün kötü görmeyi hakikat nazarında zulüm olarak söylemekte ve bizleri uyarmakta. Kardeşimize göstermemiz gereken bu düsturu kendi enfüsi dairemizde de göstermeliyiz ki ayinemiz kardeşlerimizi bize yanlış yansıtmasın. Tabiî bunu nefsine temize çıkartmadan yapmalıyız. Hata yapabileceğimizi kabul ile birlikte hatayı kabul ve bunun neticesinde daima o hata için tövbe edebileceğimizi kavramalıyız.

Evet İslâmiyet kişiyi kendiyle barıştırarak toplumsal uhuvvetin temellerini en küçük dairede atmış. Bediüzzaman, kişiler kebairi işleseler dahi dinden çıkmadıklarını tövbeye vesile olması gerektiğini İslâm alemine duyurmuş. Tüm bunlar ve hafızalardaki diğer hakikatli meseleler nazara alındığında İslâm’ın kişiyi en evvel kendisiyle barıştırdığını ve neticesinde toplumsal barışın yani uhuvvetin de sağlandığını görebiliriz. Bu barışmayı tebliğ ile değil telkin ile gerçekleştirdiğini de nazarımızda tutmalıyız. Uhuvveti teminin; kendimizi ve karşımızdakini anlayan, şefkatli bir telkin ile ikna sesi olduğunu nazarımıza almalıyız. İslâmiyet kalpleri ve aklı en güzel ve şefkatli şekilde telkin edicidir. İçtimaî hayattaki uhuvveti temin edip kuvvetlendirmek istiyor isek – nefsi temize çıkarmadan- kendimiz ile uhuvveti temine de çalışmalıyız. Zira kişi umumu kendisi gibi görür. “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır. ” vecizesini de nazara alacak olur isek her şeyin en önce enfüsi dairemizde başladığını kavrayabiliriz.

İSLAMİYET EN GÜZEL TELKİN EDİCİDİR

Allah en sevgili kulunu, Peygamberini (asm); Peygamber Efendimiz de (asm) hiçbir Sahabesini telkin etmeden, kafasındaki sorularla, kalbindeki kaygı ve ürpertilerle baş başa bırakmamış. Onlara her zaman ihtiyaçlarına göre telkinlerde bulunmuş. Bu telkinler neticesinde Sahabeler de kendi iç huzurunu bulmuş ve etrafına huzur verebilmiş. Ve bu huzur ve uhuvvet İslâm’a hizmet etmiş. Ve Asr-ı Saadet’in temelleri uhuvvet ile atılmış. Çok kavimler bu sarsılmaz uhuvvetten etkilenerek İslâm ile şereflenmiş. Baktığımızda Risale-i Nur’un meslek ve meşrebide sualler ve cevaplar ile; kalbi ve aklı yumuşak, şefkatli bir dille telkinlerle ikna etmek üzeredir.

Evet uhuvvetin üsluplarından biri olan telkin üslubunu Allah, Resulü’ne karşı kullanmıştır. Rahman-ı Rahîm-i Zülcelal, Peygamberinin (asm) belki de en sıkıntılı, âdeta hiçbir yerde istenmediği zamanında onu yanına çağırmış, onu istemiş, ağırlamış; Miraç mu’cizesi gerçekleşmiş. Allah, Peygamberimizin (asm) o mübarek kalbi inatçı Kureyş halkı için hüzünlendiğinde O’nu telkin etmiş. Hidayetin ancak Allah’tan olduğunu vurgulamış. En sevgilisinin kalbini sakinleştirmiş.

Peygamber Efendimiz de (asm) Sahabeleri, Sahabeler de birbirlerini hata yaptıklarında telkin ederek tövbeye yönlendirmiş. Allah’ın Rahman, Rahîm ve Settar olduğunu telkin etmiş. Bu sayede kişilerin iç huzurları temin edilmiş. Ayineleri düzeltilmiş ve din kardeşlerini o nurlandırılmış ayinede misafir edip güzel görmeleri sağlanmış.

Telkin etmek veya edilmek İslâmiyet’in uhuvveti temini için çok tesirli bir ilâcı. Ümmeti birbirine bağlayan bir harcı. Her halde Nur Talebelerinin uhuvveti temin için bu zarif, anlayışlı ve ihlâslı telkin etme üslubu ve usulü birbirlerine karşı takınması gereken hasletten olması gerektir ki Bediüzzaman da talebelerine karşı aynı üslubu takınmış ve biz talebelerine de bunu tavsiye etmiş. Kardeşini ıslâha çalışmak… incitmeden, damara dokundurmadan, sırf rıza-i İlâhî için, ihlâsla…

Allah en önce kendi kalbimizdeki titremeleri dindirsin sonra da İslâm’a ve Nur Talebesine yakışır bir üslup ve usulde kardeşimizin kalbinin ferahlığına vesile olmayı nasip etsin, amin.

Okunma Sayısı: 1756
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı