"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Peygamber Efendimizin hayatında uhuvvet - 6

Müşerref Ünal
17 Ekim 2024, Perşembe
Kalpleri ancak Allah bilir ancak Allah hüküm verir.

Bazen zahirde bazı hadiselerin imana ve hizmete zarar verme gayesi var gibi gözükse dahi kalplerdeki niyetler hakkında hüküm vermek tehlikeli olabilir. Zira bizden sadece bir tane kalbin hesabı sorulacak. O da kendi kalbimizin hesabı…

KALPLERİN SAHİBİ ALLAH’TIR

Mekke’nin fethi için hazırlıklar yapılıyor. Ancak Peygamberimiz (asm) Mekkelilere haber gitmemesini, Mekke’nin fethinin savaşsız olmasını, istiyor. Bu sebeple savaş hazırlıklarının Mekke’nin fethi için olduğunu çok dar dairede tutuyor ve önde gelen Sahabîlerden bazıları ile bu sırrı paylaşıyor. Bu hazırlıkların Mekke’nin fethi için olduğundan haberdar olan Hz. Hâtıb b. Ebû Beltea (ra), müşriklerin Mekke’deki akrabalarına zarar vermesinden korkuyor. Kureyş’e olayı haber verirse onların bundan memnun kalıp yakınlarını himaye edeceklerini düşünüyor. Müşriklere, Mekke fethinin hazırlığını haber veren bir mektubu yazıyor ve Ebu Leheb’in müşrik bir cariyesi olan Sâre adındaki bir kadınla göndermek istiyor. Mektupta, “Ey Kureyş cemaati! Resulullah size karşı mühim bir kuvvet ile geliyor.  Korkunç bir ordu ile sel gibi gelecekler. Allah’a yemin olsun ki Resulullah tek başına gelse de Allah yine de O’nu galip kılar. Siz başınızın çaresine bakınız.” diyor. Bu mektup Peygamber Efendimize (asm) vahiyle bildiriliyor. Kadın yakalanıyor, mektup alınıp kadın serbest bırakılıyor ve Ashab çok şaşırıyor. Hz. Hâtıb: “Tek amacım buydu. Yoksa ne küfre sapmış ne de dinden dönmüşüm. Vallahi ben Allaha ve Resulüne olan imanımda sabitim” diyor. Peygamber Efendimiz (asm) “Doğru söyledin” buyurarak Ashaba “O size doğru söyledi! Bunun hakkında hayırdan başka bir şey söylemeyiniz.” diye emir veriyor. Hz. Ömer yine de hiddetine mâni olamadan sonradan pişmanlıkla tövbe edeceği şu sözleri söylüyor “Bırak Ya Resulullah! Şu münafığın boynunu vurayım!” Peygamberimiz (asm) buna izin vermiyor ve diyor ki “O Bedir Harbi’ne katıldı. Ne biliyorsun belki Allah Bedir Harbi’ne katılanlara, harp günü bakıp ‘Siz istediğinizi yapınız; ben sizi affetmişimdir. Cennet size vacip olmuş, siz Cennete girmeye hak kazanmışsınız’ buyurmuştur.”  Hz. Ömer pişmanlıkla “Allah ve Resulü her şeyi daha iyi bilir.” diyor. Allah’tan hüküm beklemeye başlıyorlar. Hatasının büyüklüğünü anlayan Hz. Hâtıb yemeden içmeden kesiliyor. Kimseyle konuşmuyor ve kimse de onunla konuşmuyor. Kendini bir direğe bağlayarak günlerce tövbe ediyor. Ve ardından Mümtehine Suresi’nin 1-9 ayetleri nazil oluyor. 

Bu âyetlerden, tecavüz hâlindeki ehl-i dalalete mümâşat yapmanın doğru olmadığı ve işe yaramayacağı, saldırgan vaziyette bulunmayanlara ise iyi davranılması gerektiği, bu ikincilerin ileride dost olabileceği, çoluk çocuğun kıyamet günü insana bir fayda sağlamayacağı anlaşılıyor ve bu Hâtıb olayı üzerinden bütün mü’minler şefkatle ama ciddiyetle uyarılıyor.

Peygamberimiz (asm) ve Sahabelerin yaşadığı her olay, özellikle ayetlerin inmesine vesile olan hadiseler, bizlere doğrudan mesajlar ileten ve düsturlar aktaran önemli vakalardır.

Bu hadiseye baktığımızda şu dersler çıkartılabilir: 

1- Şahsımız hata yapabilir. Hizmet adına dahi hata yapılmış olabilir. Burada önemli olan doğru olmak ve imanda sabit olmaktır. Zira Peygamberimiz (asm) “O size doğru söyledi” diyerek doğruluğa vurgu yapmıştır. Böyle olanlar ve hatayı kabul ve itiraf edip samimî tövbe ile istiğfar edenler ve bu hatayı bir daha tekrarlamamaya çalışanlar affedilmelidirler. Çünkü bunlar samimî bir ihlâsa sahiptirler. Rabbim samimî ihlâs ile amel edenlerden, doğruyu söyleyenlerden olmayı ve doğruyu söyleyenlerle birlikte bulunmayı nasip etsin. Amin. 

2- “Demek ki hata yapan bir kardeşimizi dışlamadan, hırçınlaştırmadan, onu bir etikete hapsetmeden, Cahiliye döneminin duygularından olan kin, adavet ve tarafgirlikten uzak durarak; İslam’ın getirdiği sevgi, şefkat, muhabbet ve kardeşlikle onu doğruya sevk etmek gerekir. Bunun için hakikati anlatarak, ikna etmeye çalışarak ve ıslahı için dua ederek hareket etmek gerektiği sonucuna varabiliriz.” 

Hülasa, kalpleri ancak allah bilir. dolayısıyla “kalbî olan hatalarda” mükâfatı veya cezayı da ancak o verir.şayet bir kardeşimiz “hizmete zarar veren somut hatalar yapmışsa” bizim vazifemiz ve yetkimiz -ihlâs ve sadakatini koruduğu sürece-onun “lütufla ıslahına çalışmaktır.” Münafıkların bu hatayı kaşıyıp bir fitneye dönüştürmesine ve aramızdaki uhuvvet bağlarının çözülmesine âlet olmamaktır.

Okunma Sayısı: 510
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet

    17.10.2024 07:50:33

    Çok güzel.

  • Semanur Tunoğlu

    17.10.2024 03:04:02

    Allah razı olsun çok istifade ettim.

  • A. AYDIN

    17.10.2024 02:05:49

    Güzel! 🙂👍

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı